Radyo Spikeri Olabilir Miyim?
Eylül 12, 2024 2024-09-15 11:55Radyo Spikeri Olabilir Miyim?

RADYO SPİKERİ OLABİLİR MİYİM?
- Efendim merhaba, girebilir miyim?
- Buyurun hoş geldiniz.
- Hocam ben, İletişim Fakültesi son sınıf öğrencisiyim. Dün radyoda bir duyuru dinledim.
- Evet.
- “TRT radyolarında yetiştirilmek üzere spiker sınavı açılmıştır” diyor.
- Önce cümleyi düzeltelim. Spiker sınavı açılmaz, spikerlik sınavı açılır.
- Evet, spikerlik sınavıydı. Ben çocukluğumdan beri spiker olmak istemişimdir. Bu nedenle İletişim Fakültesini seçtim. Bu sınava girmek istiyorum.
- Peki spiker ne demek biliyor musun?
- Biliyorum Hocam. TDK Sözlüğünde ”Radyo ve televizyonlarda haberleri, programları sunan kimse” deniyor. Nasıl spiker olabilirim diye düşündüm ve sizden bilgi almak üzere ziyaretinize geldim. Bazı sorularım olacak mesleğiniz adına. Bana çok yararlı olacak cevaplarınız. Sorabilir miyim?
- Tabii buyurun.
- Sizin kazandığınız spikerlik sınavını ve aldığınız kursu sormak istiyorum.
- Biri yazılı ve ikisi mikrofon sınavı olmak üzere üç aşamalı bir sınavdan sonra sıkı bir eğitim aldık. Diksiyonun tüm konularıyla birlikte Dünya tarihi, Hukuk, Türk dilinin özellikleri gibi konularda eğitildik. Müberra Yetkin, Yılmaz Tok, Bilgi Gökçeer, Şebnem Savaşçı gibi pek çok hocamız bilgilerini bu kurslarda bizimle paylaştı.
- Hocam siz de sınavlarda jüri üyeliği yapmışsınız. Bir Spiker adayı sınava girdiğinde nelere dikkat ediyorsunuz?
- Bir Spiker adayı, sınava girerken elbette onu karşıda görürüz. İlk intiba çok önemlidir. Giyim kuşamından o kişinin, kendisine ve kurumuna saygısı olup olamayacağını kestirmeye çalışırız. Ayrıca genel görünüm itibariyle fiziken bu mesleği yerine getirip getiremeyeceğine bakarız.
- Fiziken dediniz. Bu konuda neye dikkat ediyorsunuz?
- Bu mesleği icra edecek kişiler, gerektiğinde dağ başlarına çıkıp anons yaparlar. Gerektiğinde protokolün içine girip röportaj yaparlar. Erzurum’da, Diyarbakır’da, Trabzon’da radyolarımız var. Başka yerlerde de kurulabileceğini düşünerek bakarız. Kişi, görüntüsüyle bu mesleğe istekli olduğu mesajını zaten verir. Ayrıca göz ve ağız gibi bu meslekte olmazsa olmaz olan organların, son derece sağlam olması gerekir.
- Ağız deyince öncelikle sesi anlıyorum…
- Mikrofondan çıkan sesin gelişi bize zaten sınavla ilgili bir bilgi verecektir. Öncelikle kişilikli bir ses aranır bu meslekte…
- Kişilikli ses nedir Hocam?
- Akrabalarınız ve yakın arkadaşlarınız dışındaki bir kişiyi görmediğiniz halde, sesini duyduğunuzda kim olduğunu biliyorsanız, o ses kişilikli sestir. Bugün radyo ve televizyonlarda çalışan yüzlerce Spiker var. Pek azının sesini duyduğumuzda adlarını veya nerede çalıştıklarını hatırlarız. Hatırladıklarımız, kişilikli sese sahip olanlardır. Bu, tiyatroda da böyledir, sinema filmlerindeki seslerde de…
- Sınav kazanmak için ses yeterli mi Hocam?
- Önemlidir ama tek başına bir faktör değil elbette. Diksiyon bazen sesin de önüne geçebiliyor. Diksiyonu eğitimle düzeltilemeyecek kadar bozuk olan kişiler, elbette bu sınavı kazanamaz. Diksiyonun içindeki vurgu konusu çok önem taşır burada.
- Okuduğu metni değerlendirebilmek de önemlidir değil mi?
- Tabii ki. Okuduğu bir metni anlama kapasitesinin ne olduğuna bakılır. Metni anlayabilen bir kişi, ilk sınav da olsa az çok değerlendirme yapabilir. Bir metnin ruhunu ortaya koyabilmelidir sınavda. Belki kısa bir tiyatro repliği verilebilir. Burada metni, sesini oynayarak okuduğunda biz anlarız ki tiyatroya karşı bir eğilimi var. Metnin deşifresinde yani kelimelerin tam olarak ifadesinde bir yanlışlık yapmıyorsa, metin değerlendirmeden iyi bir puan alır. Ayrıca doğaçlama olarak kurduğu cümleler de önemlidir. Biz genelde sınavdan sonra, verilecek eğitimle gelişebilir olup olmadığına bakarız. Tabii bunun da bir süresi var. Yani bir spiker adayı, 2-3 ay içinde mikrofona çıkabilecek bir düzeye gelir mi gelmez mi bunu ölçmeye çalışırız sınavda.
- Doğaçlama dediniz…
- Meselâ neden Spiker olmak istiyorsun sorusuna, ‘iş bulamadım’ diye cevap veren bir kişi, baştan kaybeder. ‘Bu kurumda Spikerliğin yanında ne iş yapabilirsiniz’ sorusuna, ‘her işi yaparım’ diye cevap veren, sınavı kaybetmiş demektir. Sorulara, adayın makul cevaplar vermesi beklenir. Okuduğu bir kitaptan bir bölümü anlatması istenebilir. Türkiye’nin üye olduğu uluslararası kuruluşlardan birkaçının adını söylemesi istenebilir. İlk Anayasamızın hangisi olduğu sorulabilir. Cumhuriyet tarihinden, Kurtuluş Savaşımızdan sorular gelebilir. Türkçenin genel özelliklerinden bahsetmesi veya son seyrettiği filmin ya da tiyatro oyununun konusunu anlatması istenebilir. Hatta son bir ayın en önemli olaylarının neler olduğu sorulabilir. Geçen sınavlardan birinde şöyle bir soru sormuştuk: ‘Sizce hurda araç lastikleri ekonomiye geri kazandırılabilir mi?
- Bu tür sorulardan amaç nedir Hocam?
- Hem adayın konuşma yeteneğini hem de mantık örgüsünü görebilmek içindir. Adayın kurduğu cümlelerin birbiriyle bağı yoksa düşünce sisteminin henüz gelişmemiş olduğunu anlarız.
- Sesin değerlendirmesini, kişilikli ses dışında neye göre yapıyorsunuz?
- Hangi sesleri çıkarırken zorlanıyor, hangi sesi yanlış söyleme eğiliminde, buna bakarız.
- Hangi seslerde daha ziyade sorun çıkıyor Hocam?
- R ve S seslerinde daha sık görülüyor.
- Evet, bu tür sesleri çıkaramayanlar için 28 harfle konuşuyor diyorlar. R ve S dışında sıkıntı görülmüyor mu?
- Görülmez mi? R ve S seslerinde genel sıklık var. R sesini Y olarak söyleyenler, S sesini ıslık çalar gibi çıkaranları görürüz. Bunların dışında Ş, Z, H, hatta A ve E, T, D, V, Ç seslerinde telaffuz zorluğu çekenleri görüyoruz. Fakat aday R ve S sesini tam olarak çıkaramıyorsa eleniyor. Ayrıca kafa sesiyle mi boğaz sesiyle mi göğüs sesiyle mi konuşuyor bunu da tespit ederiz. Boğaz sesiyle konuşan bir aday üzerinde, bu sesi değiştirip değiştiremeyeceğini anlamak için üzerinde biraz dururuz, farklı metinler okuturuz.
- Kararınızı neye göre verirsiniz?
- Nefesi yeterli mi değil mi gelişmeye, değişmeye elverişli mi veya azimli mi buna bakarız. Azimle bu işi yapmaya hazır birini görürsek karşımızda, ona bir şans daha tanır ve eğitime alırız.
- Sınavda okuttuğunuz metinlerden birini görebilir miyim Hocam?
- Elimde, önceki sınavda okutulmak üzere hazırlanmış 50 farklı metin var. Bunlardan Mehmet Akif’le ilgili olanını senden dinleyeyim. Bakalım sesin ve tarzın nasıl…
- “Pek aziz ve muhterem efendim;
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.”
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi’nin bu mektubu üzerine Mehmet Akif “Korkma Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…” diye başlayıp “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal” dizeleriyle sona eren 10 kıtalık o muhteşem şiirini yazar ve teslim eder.
- Sınavı kazanabilir miyim Hocam?
- Çok çalışmalısın. Hiçbir sınava hazırlıksız girilmez.
- Sınav sonuçları bir liste halinde duyuruluyor galiba.
- Evet. Herkesin sınavda aldığı not o listeye yazılır, itirazlar varsa değerlendirilir ve ayrıca sınava katılanların adreslerine sonuç bildirilir.
- Spikerlik Sınavına herkesin girmesini tavsiye eder misiniz?
- Spikerlik, her şeyden önce okuduğunu dinletebilmek sanatıdır. Dinlenirliğin az ya da çok olmasında en büyük pay spikere değil kurumuna çıkar. Spikeri kendini dinletebiliyorsa, o program çok dinlenir, dinletemiyorsa, radyonun düğmesini kapattırır. Spikerlik aynı zamanda doğrudan doğruya dili kullanma tekniğine dayandığından, hevesli de olsa herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bu meslek için öncelikle Allah vergisi bir ses, gelişmeye yatkın bir yetenek, her şart altında çalışma azmi ve popülerlikten uzak genel kültür gereklidir.
- Günümüzde birçok televizyon ve radyo, kurumsal bir yapıya bürünüyor. Kurumsallık içinde, İnsan Kaynakları birimi, giderek önemini artırıyor. En kaliteli ve en verimli olabilecek personelin seçimi ve yetiştirilmesi, önemli ve masraflı bir konu. İşe alınan veya alınmakta olan personelin yetiştirilmesinde, kurslar oldukça önem taşıyor. Siz, pek çok Spiker yetiştirdiniz, muhabirlere diksiyon eğitimleri verdiniz. Halen diksiyon eğitimi vermeye devam ediyorsunuz. Sizce bir diksiyon eğitimi nasıl olmalıdır?
- Sevgili kardeşim, önce mevcut durumla ilgili söyleyeceklerim var. Piyasada diksiyon eğitimi adı altında kurslar veriliyor. Diksiyon adıyla çeşitli kitaplar satılıyor. Bunların çoğu yanlış veya eksiktir demiyorum. İçlerinde iyi eğitim verilen yerler veya düzgün yazılmış kitaplar da var. Ama Milli Eğitim Bakanlığımızın gerek diksiyon adı altında satılan kitapları gerekse diksiyon dersi adı altında eğitim veren dershaneleri sıkı bir denetime tabi tutması gerekmektedir. Çok açık söylüyorum, bu dershanelerde ve hatta bazı kurumlarda Diksiyon eğitimi veren hocaların çok azı bu konuya hâkimdir. Büyük bir bölümü, aslında kendileri diksiyon eğitimine muhtaç kişilerden oluşmaktadır. Yıllarca sahnede olmadan, yıllarca spikerlik yapmadan diksiyon eğitimi verilmez. Bu da yeterli değildir. Eğitim verenlerin, bu bilim koluna ne gibi hizmetler yaptıkları, hangi kitapları yazdıkları ve bu kitapların intihal olup olmadığı, kendi bilgilerinin eseri olup olmadığı dikkate alınmalı ve sertifikalara kontrollü bir biçimde izin verilmelidir. Bana gelen birçok öğrencinin, aylarca gittiği dershanede ya yanlış şeyler öğrendiğini ya da çok eksik olduğunu fark ediyorum. Bunlar, hileli gıda ürünü satmaktan çok daha tehlikeli bir iş yapıyorlar. Hileli gıda, nihayet birkaç kişinin sağlığını bozar ama yanlış eğitim bir nesli yanıltır.
- Diksiyon eğitimini verecek olan kişilerin, diksiyonu çok iyi bilip bilmediği araştırılmalıdır diyorsunuz.
- Her meslek için geçerli değil mi bu durum? Örneğin şoför olacaksınız. Direksiyon eğitimi verecek olan kişi, trafik kurallarını bilmiyor ve bir şoför için önceliğin bu kurallardan geçtiğini idrak edemiyorsa yalnızca direksiyon simidiyle pedalları ve vitesi öğretmesi facialara yol açmaz mı?
- Çok doğru… Peki, hangi dersler vardır Diksiyon eğitiminde?
- Diksiyonun ilk adımı nefestir. İki tam gün yani en az 12 saat nefes eğitimi verilmelidir. Bunun peşinden ses eğitimi gelir. Sesi kullanma teknikleri öğretilir. Türk Halk müziği, Klasik Türk Müziği, Türk Sanat Müziği ve Çok Sesli Müzik terimleri için ikişer günlük eğitim verilir. Aynı şekilde Dil, Tarih, Uluslararası ilişkiler, yasal ve kurumsal işler gibi dersler vardır. Diksiyon konusu, çeşitli alt başlıklarla değerlendirilir. Peşinden Metin Değerlendirme eğitimlerine ve uygulamalara geçilir.
- Bir Diksiyon eğitimi kaç saat sürer Hocam?
- Diksiyon eğitiminin, özel kurslarda en hızlı temel bilgiler için 36 saat, diksiyon ve güzel konuşmanın tüm unsurlarıyla birlikte 80 saat olarak verildiği düşünülürse profesyonel olarak mesleğini icra edecek spikerler için bu eğitimin, 160 saatten az olmaması gerekir.
- Günde 6 saatlik bir eğitimle bir aydan biraz fazla bir süre tutuyor. Yeterli mi bu süre?
- 160 saat, sadece işin teorik ve anlatım kısmı. Asıl görev uygulayıcılara düşüyor. Metin Değerlendirme ve uygulama çalışmalarıyla birlikte Genel Spikerlik eğitimi, en az üç aylık süreyi kapsar.
- Bu kadar süre içinde amaçlanan nedir Hocam? Hızlı bir kursla Spiker yetişmez mi?
- Hayır yetişmez. Uzun tutulan eğitimlerle, spikerin gelecekte yaşayabileceği mesleki yetersizliklerin önüne önemli ölçüde geçilmiş olmaktadır. Çünkü bilindiği gibi kamuoyunda, Türkçeyi en güzel biçimde spikerlerin konuştuğu imajı yerleşmiştir.
- Bir spikerin mesleğindeki en önemli eğitim, aldığı diksiyon kurslarıdır diyebilir miyiz?
- Şunu da ekleyebiliriz: bir spikerin yeteneklerini ortaya koyabileceği tek alan, kurs ortamıdır. İşe başladıktan sonra yanlışlarını düzeltmesi ve kendini geliştirmesi, tamamen tesadüflere kalmaktadır. O nedenle spiker kurslarının, kurumlar içinde diğer tüm eğitimlerden farklı ve özel bir yeri bulunur. Bir Spiker, ilk aldığı eğitimi, ömrünün sonuna kadar unutamaz. Ben 42 yıl içinde pek çok eğitime katıldım. Bu eğitimlerde birçok şey öğrendim. Ama ilk aldığım Diksiyon eğitimini ve hocalarımı asla unutmadım. Hiç kimse de unutmamıştır.
- Hocam, Diksiyon derslerini halen spikerlik yapmakta olan kişiler mi vermeli yoksa emekli spikerler mi?
- Ben Türkiye’deki hemen bütün kurumlara Diksiyon eğitimi verdim. Üniversitelerde diksiyon derslerim ve kurslarım oldu. Ben de geçmişte birçok eğitim aldım. Şunu çok iyi biliyorum ki eğitim verebilmek ve derste bir konuyu anlatabilmekle bir görevi yerine getirebilmek çok farklı şeyler. Televizyonlarda görüyoruz. İki cümleyi düzgün konuşamayan Profesörler var. Bir kere öğrenci sizi sevecek. Siz de öğrenciyi seveceksiniz. Yani eğitimin temelinde sevgi yatar. Ayrıca işinizi seveceksiniz. İşyerinizi, yalnızca çalışıp karşılığında maaş aldığınız bir yer olarak görmeyeceksiniz. İnsanın işi bazen ailesinden de önde gelebilir. Çünkü oradan karnınızı doyuruyor, oradan bir kimlik kazanıyorsunuz. Çalıştığınız süre içinde mesleğinizle ilgili araştırmalar yapıp da kendinizi geliştirmezseniz, kesinlikle iyi bir eğitim veremezsiniz. Hitap edebilmek, bir sınıfı kucaklayabilmek farklı bir iş. Eğitimin bir başka yanı var. Eğittiğiniz kişiler, bir süre sonra kendilerini geliştirip de mesleğin ince yanlarını öğrendiklerinde, size olan saygılarını yitirebilir.
- Neden Hocam?
- Az önce bir şey söyledim. Eğitim veren kişi, mesleğini çok iyi bilmelidir dedim. Medya kurumlarının yöneticileri diksiyondan anlamak zorunda değil. Spikerlik yaptığınız için size diksiyon eğitimi görevi verebilir. Ama siz sadece önünüze gelen metni okuyup da işiniz bitince çekip gidiyor ve mesleğinizle ilgili bir araştırma yapmıyorsanız diksiyon eğitiminde başarılı olamazsınız. Ben bazı diksiyon hocalarının Türkçede 29 ses olduğunu söylediklerini duyuyorum. Türkçede 29 ses var diyorsanız, baştan kaybediyorsunuz. Sizin eğitim verecek bilginiz yok demektir. Siz ancak o kelime böyle okunur, bu kelime şöyle okunur diye kelimeler bazında kalırsınız ve söylediklerinizin büyük bölümü yanlıştır. Neden o kelimenin öyle okunduğuna ilişkin cevap bile veremezsiniz. Nitekim ben de geçmişte bu kelime niye böyle okunuyor diye sorduğumda, ‘öyle olduğu için öyle’ diye cevap veren eski spikerler bilirim. Birkaç kelime öğretiyorlar; yapılıcak, tutulucak görülücek okunur diye… Oysa diksiyon bu değil. Kuramsal eğitim verilmiyor. Kısaca söylemek gerekirse eğitim verecek spikerin elbette çalışmakta olanlardan seçilmesi uygun olur. Ama gerçekten konusuna vakıfsa… Aksi takdirde geçmişte eğitimler veren, fiziki gücünü ve meslek aşkını kaybetmemiş emekli Spikerlerden istifade edilmesi çok yerinde olacaktır. Çünkü şunu inanarak söylüyorum, Türkiye’de gerçek anlamda diksiyon eğitimi verebilecek kapasitede olanların sayısı iki elin beş parmağını geçmez.
- Bugün diksiyon eğitimi başlasa… Size de görev verseler, bu eğitimde sizin dışında kimlerin eğitim vermesini tavsiye edersiniz?
- Güzel soru… Unuttuklarım olacaktır elbette. Sağ olsaydı, Rıdvan Çongur hocamı, Altan Varol ve Mesut Mertcan’ı davet ederdim. Sağlığı elverirse Sevim Canbaz’ı çağırırdım. Yılmaz Tok, Ülkü Kuranel, Şebnem Savaşçı, Zuhal Çetinkanat, Bengül Erdamar, Füsun Ünsal, Rukiye Benek, Nermin Tuğuşlu’dan rica ederdim. Şiirde Genco Erkal, Türk Müziğinde Hasan Oral Şen, Redaksiyon dersinde Öcal Önay’ı önerirdim. Fulin Arıkan, Jülide Ateş ve Zafer Akyol’u kadroya dâhil ederdim. Ayrıca Türk Dil Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın, Prof. Dr. Melek Özyetgin, Prof. Dr. Hamza Zülfikar, Prof. Dr. Nevzat Gözaydın ve Prof. Dr. Nurettin Demir ile Uzman Belgin Aksu, Türk diliyle Halk Bilimi derslerine girerlerdi. Aklıma ilk geliveren isimler bunlar.
- Hocam kafanızda muhteşem bir kadro kurmuşsunuz. Böyle bir kadro, Spikerliği kategorilere mi ayırıyor?
- Spiker kursu: Radyo Spikerliği, Televizyon Spikerliği, Haber Spikerliği, Spor Spikerliği ve Sunuculuk teknikleriyle donatılmış temel diksiyon eğitimini kapsar. Ama radyoda spikerlik yapamayanın başka yerde başarılı olması çok zordur. Spikerliğin temeli radyoda atılır.
- Kursta nefes ve ses eğitimi dışında nasıl bir eğitim yapılır?
- Türk dilinin özellikleriyle ilgili olarak dil uzmanları genel bir eğitim verirler. Diksiyon eğitiminde eğitim verebilecek düzeydeki spikerlerin yanı sıra, haber ve program konusunda yetişmiş yapımcı ve muhabirler de konularında derse girer. Diksiyon eğitimine ek olarak adaylara, radyo ve televizyon stüdyolarında uygulama yaptırılarak mesleki anlamda yetişmeleri sağlanır. Verilen kurslar sırasında, adayların geliş gidiş, davranış, zamana uyma, programı izleme ve eğitime ilgileri konusunda eğiticilerin genel bir bilgisi olur. Kursta ayrıca yasalar, spikerlikte dikkat edilecek hususlar, spikerlik adabı, makyaj ve beden dili konularında eğitim verilir. Türkiye’nin uluslararası ilişkileriyle yakın siyasi tarih konusunda da kısa süreli eğitim alan kursiyerlere, kurs sonu sınavı için gün verilir. Genel hatlarıyla olması gereken Diksiyon Kursu budur. Çünkü Diksiyon, çok ciddi bir eğitim gerektirir. Spikerlik de sıradan bir iş değildir. Televizyonda görünmek için Spikerlik yapılmaz. Bu işi temeliyle bilmezseniz, görünürsünüz ve kaybolursunuz. Görünmeyle kaybolma arasındaki süre de tahmin ettiğinizden çok daha kısadır. Ama aslolan, radyo spikerliği yapabilmektir.
- Hocam Spikerlik ve Sunuculuk eğitimindeki asıl amaç nedir?
- Kitle iletişim araç ve gereçleri yardımıyla, ekip çalışması içinde, izleyici ve dinleyicilere güzel ve etkileyici konuşma üslubu ile bilgi aktarma ya da bilgi almak için mesleki eğitim ve beceri kazandırmadır asıl amaç.
- Bu amaç yerine getiriliyor mu?
- Her şeyden önce hangi eğitim olursa olsun, bir sihirli değnek yoktur. Burada iş tamamen eğitimi alan öğrenciye düşer. Bir kursa giden öğrenci o kursta harcadığı zamanın üç veya dört katını tekrar etmekle geçirmiyorsa o kurs hiçbir işe yaramaz.
- Bu nasıl olacak?
- Öncelikle öğrenci, gittiği kursun süresi boyunca bütün zamanını o kursta öğrendiklerini tekrarla geçirecek. Kurstan çıkıp evine gelince, yatıncaya kadar o gün gördüklerini tekrar edecek. Hafta sonu boş durmayıp kurs eğitimini tekrarlayacak. Kurs bittikten sonra da bir süre buna devam edecek. Yani şunu söylüyorum: iki ay diksiyon eğitimi alıyorsanız, o iki ay boyunca diksiyondan başka bir şey düşünmeyecek ve başka bir şeyle meşgul olmayacaksınız. Kurs bittikten sonra da 5-6 ay boyunca yine diksiyonla meşgul olacak, öğrendiklerinizi pekiştireceksiniz. Ancak bu suretle temel atabilirsiniz. İkinci olarak, diksiyon eğitiminin amacına uygun bir kapsamda eğitim verilmelidir. Bu eğitimin kapsamının ne kadar geniş olduğunu, ana başlıklarıyla açıklayınca fark edeceksiniz. Bu kadar geniş kapsamlı bir eğitimi bir kişinin tek başına verebilmesi mümkün değildir. Çünkü diksiyon, her şeyden önce bilimdir. Mesela bir Hukuk eğitimini, bir Fizik eğitimini tümüyle bir kişinin verebilmesi imkânsız ise Diksiyon için de öyledir. Diksiyonun içinde nefes ve beden dili gibi kişisel gelişim eğitimleri olduğu gibi Türk Dilinin birçok özelliğiyle ilgili eğitimler vardır. Ayrıca Telaffuz eğitimi başlı başına ayrı bir konudur. Bunun dışında Spikerlik ve Sunuculuk teknikleri, kamera duruşları eğitimleri vardır. İşte burada iş eğiticilere düşmektedir. Bilgi ve beceriyle donatılmamış eğiticiler asla eğitim veremezler. Tek bir cümleyle ifade etmek gerekirse Diksiyon eğitimi vermekte temel amaç para kazanmak değil, spiker yetiştirmektir. Ancak birçok kişinin bu eğitimi para kazanmak amacıyla verdiğinin farkındayım. Öyle olunca da sonuç çıkmıyor.
- Ama Hocam para kazanmadan bedava eğitim olur mu?
- Elbette para kazanacaksınız. Lâkin Diksiyon kurslarına önüne geleni kabul ediyorlar. Diksiyondan alacağı eğitimin kendisine yararı olmayacağını bile bile öğrenci alıyorlar. Gelen kişinin hiçbir eğitimi yoksa anlatılanı algılayamıyorsa, fizik yapısı itibariyle diksiyon eğitimi almak, onun için uygun değilse neden bu insanların paralarını alıyorsunuz? Günah değil mi? Bu insanlara da yazık, boşa harcanan zamana da yazık.
- Anladığım kadarıyla diksiyon eğitimi, mesleki bir eğitimdir ve hem eğiticinin hem öğrencinin temel amacı, bu eğitimin en verimli şekilde tamamlanmasıdır. Bu eğitimde kuramsal bilgiler ve tanımlar da veriliyordur değil mi?
- Elbette. Öncelikle Spikerin genel tanımları yapılır ve peşinden Spikerlik mesleğinin özellikleri anlatılır.
- Spikerliğin tanımı sözlükte biraz eksik kalıyor galiba.
- Hizmet tanımı olarak biraz farklıdır. Bilirsiniz her işin bir çıraklık devri vardır. Spikerliğin çıraklık dönemi de stajyerlikle başlar. Yeterli bir süre, bir spikerin gözetim ve denetimi altında çalıştıktan sonra, bir yayını akış çizelgesi doğrultusunda yayın estetiği ve bütünlüğü içinde yürütülmesini sağlamak, işe yeni başlayan bir spikerin temel görevidir. “Diksiyon, vurgulama, tonlama, artikülasyon ve fonetik hatalar yapmadan Türkçeye hakim olarak anons yapmak, haber okumak ve röportaj yapmak, program metinlerini özelliklerine göre değerlendirerek yapım ve yayın çalışmalarına gerek ses gerekse genel kültürü ile yardımcı olmak” dersek, hizmet tanımını böylece yapmış oluruz.
- Bu mesleğin özel nitelikleri ve şartları da var tabii ki.
- Öncelikle bir Spikerin dört yıllık fiili olarak devam mecburiyeti olan üniversite mezunu olması şarttır. Yüksek lisans ve doktora yapmış veya yapıyor olmak, bir spiker için eğitimde tercih sebebidir. En az bir yabancı dil bilmek ve tercihen ikinci dil bilmek, spikerlik için önemlidir. En az bir bilgisayar programı bilmek ve hızlı klavye kullanmak şarttır.
- Spiker olmak için üniversite eğitimi almak şart mıdır?
- Ben bir spikerin üniversite mezunu olmasının şart olduğunu düşünüyorum. Nedenine gelince, her şeyden önce üniversite eğitimi yalnızca bir okula dört yıl gidip gelmek ve ders görmek olarak düşünülmemelidir. Üniversite demek, araştırma ve araştırarak kendine geliştirmek demektir. Üniversiteler, öğrencilerine araştırma tekniklerini öğretir. 4 yıllık üniversiteyi bitiren bir genç, daha analitik düşünür. Beyin gelişiminin en yüksek seviyeye ulaştığı 20’li yaşlarda, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırabilme kapasitesi, okulda edindiği bilgilerle daha çok artar. Üniversite mezunu olan bir genç, soru sormayı öğrenir. Hangi soruyu nerede sorması gerektiğini bilir. İnsanları yönetmeyi öğretir. Bu sebepten askere giden üniversite mezunlarına asteğmenlik yapma yetkisi verilir. Yine bu sebepten yönetici kadrolarına gelmek için üniversite eğitimi şartı getirilmiştir. Spikerliği yalnızca ses olarak gören kişiler, bu noktada büyük bir yanılgı içine düşüyor. Spikerlik yalnızca ses değil, nefes kullanma, sesini müzikle birleştirme, kendini sağlıklı tutabilmenin yanı sıra esaslı bir kültüre sahip olmak demektir. Kültürü olmayanın, sesi hiçbir işe yaramaz. Zaten sesi eğitebilmek için de belirli bir kültüre sahip olmak gerekir. Günümüzde, hayatın hemen her alanına giren bilgisayarı, bilinmesi artık zorunlu hale gelen en az bir yabancı dili düşündüğümüzde, spikerlik için üniversite eğitiminin şart olduğunu hatta üniversitenin değil yüksek lisans ve doktora eğitiminin tercih sebebi olacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Üniversite şart değildir tezini savunanlara şunu sorarım, bu kadar Edebiyat Fakültesi bunca İletişim Fakültesinin kuruluş sebebi nedir? Geçmişte sesleri çok güzel, hatta çok başarılı olduklarını düşündüğümüz ortaokul ve lise mezunu spikerler vardı. Ama bir bölümü meslek hayatlarında hatalar yaptı, acılar çekti. Kimse bunun farkında değil. Onlar aslında bir üniversite bitirememenin ezikliğini hep hissettiler. Spiker mutlaka üniversite mezunu olmalıdır diyorum.
- Yayıncılıkta spikerliğin önemi nedir hocam?
- Bir tatlının içinde şekerin önemi neyse bir metnin veya programın sunumunda da spikerin önemi odur. Spiker veya sunucu, sahip olduğu ses özelliğiyle, kültürel birikimini yansıtan sunuş biçimiyle, bir yayının izlenilir olmasını kılar.
- Eskiden spikerin görevi bir metni okumak, bir yayının açılış ve kapanışını sunmak iken günümüzde canlı yayınların çoğalması dolayısıyla bir programı bütünüyle götürmek haline geldi. Bu anlamda, yaptığı görevin kapsamı büyüdü değil mi Hocam?
- Diksiyon kurslarında hem teorik hem pratik olarak mesleki bilgi düzeyinin artması sağlandığı gibi, kurumsallaşmış olan medya kuruluşlarında da yapımcılıkta da yetişmesi sağlanır.
- Beceri düzeyi nasıl artar?
- Diksiyon eğitimi verecek olan kişiler, yıllarca yayının içinde görev yaptıkları için çok çeşitli olaylarla karşılaşmışlar, her soruna bir çözüm yolu bulmaya çalışmışlardır. Ellerinde yayınlarla ilgili pek çok örnek olay ve örnek metinler bulunur. Öğrenci bunları sanki yayındaymış gibi kullanarak bilgi sahibi olur. Elbette her şeyi birden öğrenmesi mümkün değildir ama genel yapı, az çok kavratılır.
- Spikere yayındaki ekibe karşı sorumluluk bilinci nasıl verilir?
- Söylediğim gibi örnek olaylardan yola çıkarak bazı hususlar kendisine belletilir. Bir yayın, ekipte bulunan herkesin ayrı ayrı rolleriyle yapılır. Spiker, bazen bu ekibin lideridir. Anons metinlerine ve yayın akışına kadar birçok konuda ekibe fikir verir. Daha önce yaptığı yayınlarla birlikte, sorumluluğu ve onun gereklerini daha iyi kavrar.
- Bir spikerin ve sunucunun çalışma ortamı nasıldır Hocam?
- Spikerin meslek hayatı büyük çoğunlukla stüdyoda geçer. Radyo Stüdyosunun içinde spiker yapayalnızdır. Karşıda yayın teknisyeni oturur. Spiker yayın sırasında birlikte olsun olmasın, bütün ekiple iletişim halinde bulunan kişidir. Bazen de dışarıdan yapılan yayınlarda spiker, alandan yayın yapar. Bu bir tören olabilir, olay yeri olabilir, ya da bir yetkilinin makam odası olabilir. Sunucu ise karşısında belli bir grup insanın bulunduğu, açık ya da kapalı alanda bir programı sunan kişidir. Zaman kavramı yoktur yayıncılıkta… Gecenin birinde de sabahın beşinde de Pazar günü saat 19.00’da da yayın yapılmak zorundadır ve spikerin çoğu kez, çalışma saatlerini seçmek gibi bir şansı olamaz. Çalışma ortamını yani stüdyoyu, ilk görev yerim olan Antalya Radyosu’nda şöyle anlatmıştım. Buyur oku.
- “Ağır ve çok özel yapılmış, peş peşe açılan iki kapıdan giriyorduk. Göz yormayan sarı ışıklar altında sarkan, metal renkli, dikdörtgen prizma biçiminde ve üzerinde yüzlerce delik bulunan iki mikrofon vardı. Mikrofonlar, geniş ve yeşil çuhayla kaplı spiker masasına doğru sarkıyordu. Masanın hemen bitişiğinde, üzerinde sonradan adı uzunçalar olan, longplay türü plakların bulunduğu büyükçe bir pikap vardı. Plaklar; James Last Orkestrası, Paul Mauriat, Mantovani orkestrası, Moğollar grubu ve üzerinde “ağırlaştırılmış yayında kullanılacak” yazan, Beethoven’ın 78’likleriydi. Yine masanın üzerinde metal renkli, ortası siyah renkle belirtilmiş bir gong ve çuhadan yapılmış başlığıyla sopası duruyordu. Stüdyonun duvarları, açık sarı ve açık mavi renkli ahşap paneller ve delikli kontrplaklarla kaplıydı. Bunlar, eğitimlerimizde öğrendiğimiz ses yalıtımı ve stüdyo akustiği için en gerekli malzemelerdi. Antalya Radyosu’ndaki stüdyoda bir spikerin elinin altında olması gereken sözlükler ve bir yazım kılavuzu da bulunuyordu. Bu sözlüklerden biri TDK Türkçe Sözlük, diğeri Osmanlıca-Türkçe Sözlük ve İngilizce-Türkçe Sözlük idi. Aldığımız eğitimlerden biri de sözlük kullanma idi. Müberra Yetkin hocamızın, ‘nöbetlerinizde sık sık sözlük karıştırın’ öğüdünü hiç unutmayacağım. Bir sözlüğün ne kadar çok işlevinin olduğunu onun verdiği eğitimde öğrendik.”
- Sınava giren spiker adaylarına soruyorum: “evinizde sözlük var mı?” Kimi diyor ki İngilizce sözlük var, kimi babasından kalma bir sözlüğün olduğunu söylüyor. Ama ben şunu çok iyi biliyorum ki birçok evde ne yazık ki sözlük yok. Şimdi birçok kişi sözlüğü gereksiz bir nesne gibi görüyor. Diyor ki “elimin altında bilgisayar var, internete girerim, kelimeyi bulurum. Sözlük almaya ne gerek var?” O zaman kitap almaya da gerek yok. İnternetten indirir okursunuz. Ama okuyamazsınız. Sözlüğü de okuyamazsınız. Bir kere internete nasıl güveneceksiniz? Yazılanın doğru olduğundan nasıl emin olacaksınız? Biz radyo programlarımızda internette yer alan yüzlerce yanlışı ortaya koyduk. İnternet, bilgi olduğu kadar, bilgi kirliliğidir aslında. Bir site kimin elindeyse, kendi kafasına veya kendi çıkarına göre yazar. Asla tarafsız ve bağımsız değildir. Şimdi yasaklanan wikipedia sitesine bakalım. Wikipedia’da radyolarla ilgili bir araştırma yapacak olursanız, çok büyük bir ihtimalle önünüze Kanada radyoları gelir. Her hangi bir üç harfi yan yana yazın, çıkan sonuçlardan biri büyük ihtimalle sizi Kanada’daki bir radyoya götürecektir. Çünkü wikipedia, Kanada yazılımlı bir şirkettir. Yine İsrail’den başlayarak Fas’a kadar şehirleri araştırın, orada Osmanlı’nın izlerini göremeyeceksiniz. Şehirlerin Osmanlı dönemindeki adları yok edilmiş veya sıradan bir şekle sokulmuştur. Dikkatle okuduğunuzda oralarda Osmanlı’nın 300 yıl, 500 yıl hâkimiyet kurduğunu, bir kültür oluşturduğunu fark edemezsiniz bile. Yani Türk izleri silinmek ve yok edilmek istenmektedir. Osmanlının Sur şehri Tyre; İslam tarihindeki Sayda, Sidon; Trablus ise Tripoli olmuştur. Ama bir yayıncının elindeki Coğrafya Sözlüğü, böyle hatalara düşmesini, emperyalizmin oyuncağı olmasını önler. Yalnızca yayıncıların değil aydın zümrenin tamamının iyi bir sözlük kullanıcısı olması gerekir. İyi bir yöneticinin özelliklerinden biri de makamında sürekli olarak, imla kılavuzu ve sözlük bulundurmasıdır diyebilirim.
- Hocam manipülasyona en açık alandır internet. Elbette internetten yararlanacağız ama bir bilginin doğruluğunu araştırmak çok büyük zaman kaybıdır internette. Eğitim almış yayıncılarda dahi sözlük kullanma bilincinin olmayışı sebebiyle, pek çok programda sık sık telâffuz hatalarına rast geliyorum.
- Üniversiteye kadar okullarda “Türkçe yazıldığı gibi okunur” tezinden hareketle eğitim alan çocuklar, doğru telâffuzdan uzaklaşıyor. Bu bakımdan da üniversite eğitimi önem taşıyor. Bu durum aynı zamanda ses eğitimini de kolaylaştırıyor. Kültürlü ses ve kültürsüz ses kolayca fark ediliyor.
- Spiker ve kültür birbirinden ayrılmayan iki kavramdır değil mi hocam?
- Kültür, insanın geçmişle bağını oluşturan, geleceğe yönelik doğru tahminler yapmasını sağlayan, iyi insan olmanın, toplumla barışık olmanın anahtarını veren bir birikimdir. Kültürlü bir kişinin yemek yemesi, duruşu, yürüyüşü, konuşması, kendisini belli eder. Elbette belli bir eğitim almış kişiler, yine belli bir kültürel birikim sağlamaktadır. Bu birikimin içinde her şeyden önce terimler, kavramlar yani kelimeler vardır. Bu kelimeleri öğrenirken kulak, belli bir eğitime de ulaşmaktadır. Kulağın dolgunluğu da konuşmaya ve dolayısıyla ses biçimine yansır. Belirli bir kültüre sahip olan bir kişinin sesi, aynı yaştaki hiç eğitim almamış bir başka kişiden daha güzel çıkar.
- Edebiyat, İlahiyat, İletişim gibi fakültelerde, öğrenciler ister istemez kitap okumaktadır. Bazen bir özet çıkarma ödevi verilir, bazen kitaptan bir bölümün derste tartışılması gerekebilir. Kitap okuyan öğrenci, orada geçen kelimeler hakkında fikir sahibi olur, okurken bazen seslerin farkına varır. İdrak ile metruk kelimelerindeki k seslerinin farkını, bu kelimeler ek aldığında anlayabilir. Bazı kelimelerin telaffuz biçimi tamamen eğitim ve öğretime bağlı olarak gelişiyor.
- Biz diksiyon eğitimlerimizde yalnızca günümüzdeki Türkçeden değil 150-200 yıl önce Osmanlı döneminde kullanılan kelimelerden de örnekler veririz. Çünkü Klasik Türk Müziği programını seslendiren bir spiker, Dede Efendi’nin, Itri’nin bestelerindeki güfteleri doğru okumak mecburiyetindedir. Itri’yi bırakın, Fatih Sultan Mehmed’in Bosna’da verdiği ve dünyanın ilk özgürlük beyannamelerinden sayılan Kanunnamesini en doğru biçimde okumalıdır. Şimdi sana Atatürk’ün nutkunda geçen ve Vasıf Bey’e yazılan bir telgraf örneği okutacağım. Bakalım naıl okuyacaksın?
- “Muazzez Efendim;
Geçen gün zatı âlilerinizle cereyan eden musahabemizde memleketin selâmeti âliye ve milletin saadeti kâmilesi mevzuubahs olarak muvaffakiyeti esasiyeyi rencide edecek en küçük seketatın bile ref’i ve umuru vataniyenin cihatı şamilesile teysiri konuşulmuş ve bunda itimatbahş hasailinizin mübeşşiri tevfikat olacağı kanaatleri izhar kılınmıştı. Umuru bedihiyedendir ki maksudu necibi milletin – bu mücahedei muazzamada bütün büyüklüklerile hakikat nurları serperek – cihanda hükümran olan kavanini asilei millinin zadei hakperesti olduğu ve bunun intifası istihalei mantıkıye derecesinde mümteni bulunduğu elbette ahvali müsbeteden kalacaktır.”
- Biraz zorlandın tabii. Bunlar çok değil 90 yıl önce yazılan cümleler. Ama günümüz gençliği bu metni okuyamasa da iyi bir spiker su gibi okur, okumalıdır. Eskiden de bu tür metinleri ancak ve ancak tahsilli olanlar anlayabilirdi. Günümüzde de eğitimsiz olanlar, sözlüklerimizde yer alan pek çok kelimeyi bilmez veya herhangi bir bilimsel eseri anlayamaz. Aynı durum, geçmişte de okuduğunu anlayamamak biçiminde yaşanmıştır.
- Hocam aslında her devirde halk dili, en geniş kitlenin kullandığı dil olmuştur.
- Bunda şaşıracak bir şey yok. Eğitimi ne olursa olsun, herkesin anladığı dildir Halk dili. Rahmetli Ahmet Kabaklı’yı okumak için biraz kültürlü olmak gerekirdi ama Rauf Tamer’in yazılarını 7’den 70’e herkes anlar. Elbette yazı yazmak bir üslûp meselesidir. Cemil Meriç’i anlamak için kültürlü olmak yetmez, felsefe bilmek de gerekir.
- Eskiden radyoda çok ünlü yazarlar da çalışırmış değil mi hocam?
- Evet. Biz o dönemlere yetişemedik. Ama geçmişte Türkiye’de bir radyo edebiyatının varlığından söz ederler. Örneğin şair Behçet Kemal Çağlar, halk şairlerinin şiirlerini seslendirirmiş edebiyat programlarında. Hatta Türk edebiyatının sadece halk şiirinden ibaret olmadığını söyleyip eleştirenler olmuş. Falih Rıfkı Atay, 1942 yılında 15 günde bir “Güzel Türkçemiz” adıyla program yapmış. Feridun Fazıl Tülbentçi, tarihin derinliklerine götürmüş dinleyenleri. Bedii Faik, Şevket Rado ve Burhan Belge, 1950’li yıllarda radyoda yöneticilik yapmış ünlü gazetecilerdendir. Hikmet Münir Ebcioğlu, Bilge Karasu, Adalet Ağaoğlu, Ahmet Muhip Dıranas, Vedat Nedim Tör gibi kültürümüzün önemli isimleri radyoda görev almışlardır.
- Ne kadar geniş bir yelpaze sundunuz hocam. Tabii tüm bu isimleri duyunca, radyonun bir kültür merkezi olduğunu düşünmemek mümkün değil. Spikerlerin de bu kültürel ortam içinde bilgisiz olması pek mümkün görülmüyor. Bu noktada spiker eğitimi verecek hocalar için bilgi almak istiyorum. Sizce diksiyon eğitimi verenler kaç yıl çalışmış olmalıdır? Meselâ bir yıllık veya iki yıllık bir spiker diksiyon eğitimi verebilir mi?
- Kesinlikle veremez. Elbette bir yasak yok ama biz şunu biliyoruz: bir spiker dört yıl fiilen çalışmadan bu mesleği eksiksizce icra edemez. Gün gelir bir noktada tökezler. Dört yıllık bir spikerin bilgisi yeterli değildir. Henüz olgunlaşmamıştır. En az 10 yıllık tecrübeye sahip olmalıdır spikerlik dersi verecek olan kişi…
- En az 10 yıl Spikerlik yapmadan diksiyon eğitimi verilemez diyorsunuz.
- Evet. Böyle diyorum. Zaten tecrübesiz kişilerden eğitim alanların durumlarını da görüyoruz. Neden verilemez? Eğer Türkçe saf bir dil olsaydı verilebilirdi. Türkçe saf dil olsaydı belki diksiyon dersine bile tam olarak ihtiyaç duyulmayabilirdi. Kısa bir fonetik dersi yeterli olabilirdi. Fonetik konusunu hazmedebilmek için üzerinde en az bir yıl çalışmak gerekir. Türkçenin Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizceden ziyadesiyle etkilenen bir dil olduğu gerçeği var önümüzde. Bu dört dilin genel kurallarını olmasa bile seslerini bilmek zorundasınız. Aksi halde açık a, kapalı a dediğiniz zaman “o ne” diye sorarsınız. Kaf ve kef meselesini halletmeden siz K seslerini doğru söyleyemezsiniz. Olay yalnızca yan yana gelen ünlü ünsüz meselesi değildir. Kelimelerin köklerini bilmelisiniz. Yani biraz etimoloji bileceksiniz. Kelimenin bazı seslerinden hangi dile ait olduğunu tahmin edebileceksiniz.
- Ehliyet almak için bile tecrübeli hoca ararken, bütün iletişiminizi borçlu olduğunuz, ekmeğini yiyeceğiniz mesleğiniz için 2-3 yıllık spikerden ders almayı uygun göremem. Spiker olmak için üniversiteyi bitirmek ve kendi dilini iyi bilmek şarttır demiştik, üçüncü olarak da iyi bir diksiyon eğitimi almak maddesini ekliyorum.
- Diksiyon eğitiminde ilk başlık ve mesleğin olmazsa olmazı, nefes eğitimidir. Arkasından ses eğitimi gelir. Hemen peşinden Türkçede kullandığımız sesler anlatılır. Vurgu ve tonlama eğitimiyle temel eğitim biter. Bunlara ilaveten; Radyo Spikerliği, Televizyon Spikerliği, Haber Spikerliği, Spor Spikerliği ve Sunuculuk teknikleri içinde diksiyon eğitimi daha profesyonel anlatımlar ve örneklerle desteklenir. Kursta ayrıca temel yasalar, spikerlikte dikkat edilecek hususlar, spikerlik adabı, makyaj ve beden dili konularında eğitim verilir. Türkçenin genel özellikleri, yazım kuralları, genel kültür, Türkiye’nin uluslararası ilişkileri, yakın siyasi tarih konusunda da kısa süreli eğitim alan kursiyer, spikerlik dallarında özel bir eğitime tabi tutulur. Az önce söylediğimiz radyo spikerliğinde doğaçlama, metin okuma, bütün müzik türlerinin özellikleri ve müzik terimlerini öğrenir. Haber spikerliğinde; yorumsuz metin okuma, sesini kullanma, tören yayınları, canlı yayınlar, naklen yayınlar, radyoda ve televizyonda haber okuma teknikleri, redaksiyon ve ekran duruşu gibi eğitimler alır. Spor spikerleri ise bütün eğitimlere ek olarak, sporun bütün dallarının özellikleri ve kuralları ile ilgili bilgilendirilir, sunum teknikleri dersi alır. Sunucular ise verdiğimiz eğitimlere ek olarak doğaçlama, sahne duruşu, bakış, giyim, mikrofon tutma, hitabet konularında eğitilirler.
- Bu eğitimlerin tamamı bir defada mı veriliyor Hocam?
- Öncelik nefes, ses ve diksiyonun genel kuralları eğitimidir. Kişi spiker olup da mesleğini yapmaya başladıktan sonra kurumlar hizmet içi eğitim açarlar. Bu eğitimlere gönderilecek olanlar, ihtiyaç duydukları alanda tamamlama eğitimine tabi tutulur.
- Diksiyon eğitiminde görüyoruz ki temel yasalar, yazım kuralları, genel kültür, siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler gibi meslek dışı konular da var. Bu konuları eğitime dâhil etmenin sebebi ne olabilir?
- Yayıncı, her şeyden önce iletişimcidir. İletişimin temel amacı sadece duyguların ifade edilmesi ile sınırlı değildir. Aynı zamanda düşünce ve bilginin aktarılmasıdır iletişim. Bu bakımdan iletişim, eğitim ve öğretimin en temel unsurudur. Bir toplum eğitim ve öğretim olmadan ilerleyemez, başka toplumlara muhtaç olur. İletişim olmadan eğitim yapılamayacağına göre, toplumlar varlığını devam ettirebilmek için doğru eğitimi doğru iletişimle oluşturmak zorundadır. Bir medya mensubu, farklı coğrafyalarda farklı eğitimlerden geçen, değişik kademelerdeki insanlara hitap etmek durumundadır. Herhangi bir eğitim almadan güzel ve etkili konuşan kişiler de vardır. Sizin verdiğiniz eğitim, onlar için sadece kuramsallıkta kalabilir. Çünkü zaten hayatları boyunca güzel konuşarak, karşılarındakini etkilemeyi bilmişlerdir. Ama konuşmak, okumak ve anlatmak, birbirinden farklı kavramlardır. Bir spiker ve sunucu yalnızca konuşmak ve okumak için değil aynı zamanda bilgilendirmek amacıyla mikrofona geçer. Bilgilendirmek ile öğretmek, anlamca birbirine yakın kavramlardır. Öğretmek için öğrenmek gerekir. Bir şeyi başkalarına öğretmek veya onları bilgilendirmek zorundaysanız sizin daha çok öğrenmeye ihtiyacınız var demektir. Tam ve doğru bilgiyi her eğitim düzeyindeki insana verebilmek için en azından genel kültürünüz üst düzeyde olmalıdır. Mesleğinizi sıkıntısızca sürdürebilmeniz için bağlı olduğunuz yasaları bilmek durumundasınız. Konuştuğunuz dilin yazım kurallarını bilmeden okuma kurallarını bilemezsiniz. Kendi ülkenizin tarihini ve uluslararası ilişkilerini öğrenmeden, önemli konularda fikir yürütemezsiniz. Bu bakımdan spikerlerin bilgiyle donatılmış olmaları şarttır. Kültürsüz spiker, inanın ki daha ilk cümleyi okurken kendini belli eder. Ne kadar güzel konuşursa konuşsun, kültürü olmayan bir sunucu ve spiker mutlaka pot kıracaktır. Bazı radyolardaki canlı yayınlarda sokak ağzıyla konuşan, kültürünün eksikliği çok belli olan, tesadüfen bir açık öğretimi bitirmiş veya tesadüfen spikerlik yapıyor diyebileceğiniz kişilerin, cahilce ve lâfın nereye varacağını bilmeden konuşmalarına şahit oluyoruz. Kaliteyi ve kalitesizliği aynı anda iki radyonun veya televizyonun yayınında hemen fark ediyorsunuz. İstanbul Radyosu’nun eski Başspikerlerinden Bengül Erdamar şöyle diyor:
- “Toplum içinde yaşarken kendimize dikkat ederiz. Lekeli bir giysi, ya da sökük-yırtık, ütüsüz bir giysi, çamurlu ayakkabılar, dağınık saçlarla insan içine çıkar mıyız? Elbette hayır. Ama ne yazık ki dış güzelliğimizi yansıtan bu noktalara dikkat ederken, iç güzelliğimizi yansıtacak olan dilimize hiç dikkat etmeyiz. Konuştuğu dile özen gösteren, kusurları, bozuklukları, yanlışları araştıran ne yazık ki azdır. Çünkü biz bugün, içe değil de dışa, öze değil de kabuğa önem veriyoruz. İşte bu yanlış sonuç, yanlış eğitimden kaynaklanmaktadır.”
- Son derece kaliteli kıyafetler içinde sunum yapanların kalitesizliği, o kıyafetlerle örtüşmüyor, eğitim ve kültürün önemi daha kolay anlaşılıyor. Koca Yunus’un dizeleri akla gelince söylememek olmaz:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır?
Eğitimsizlik, bir spikeri başarısız ve verimsiz kılar. Yeterli eğitim almayanlarda ise yapmacık bir tarzın geliştiğini gördüm. Yetersizliklerini böyle bir tarzla kapatmak istiyorlar. Mevlana’nın ifadesiyle gerçekte kişi “ya olduğu gibi görünmeli ya da göründüğü gibi olmalıdır.” Aksi hâlde bülbülü taklit eden karga gibi gülünç duruma düşer. Gerçekte sunuculuk ve spikerlik, uzun süreli bir eğitim ve yılların deneyimiyle elde edilebilen bir söz sanatçılığıdır. Diksiyon dershanelerine giden herkes spiker olamayacağı gibi piyasada ‘Güzel Konuşma’ adıyla satılan kitapları okuyarak spiker olunamaz. Ancak spikerliğe adaylık ortaya çıkabilir.
- Önemli bir cümle kurdunuz. Diksiyon kitabı okuyarak spiker olunamaz dediniz.
- Diksiyon kitapları, meslek eğitimine yardımcı olan kitaplardır. Bir kişi devam mecburiyeti olmayan Hukuk Fakültelerinden, sadece hukuk kitaplarını okuyup hıfzederek mezun olabilir yani hukukçu olabilir. Kitabını okuyarak yemek yapmayı da öğrenebilirsiniz. Ama diksiyon kitabı okumakla spiker olamazsınız. Tam anlamıyla güzel konuşmayı da diksiyon kitabından öğrenmeniz çok zordur. Diksiyon kitabı, az çok diksiyon eğitim almışsanız işinize yarar. Ama diksiyon kitabını, diksiyonu güzel birinden dinlerseniz o zaman size çok yararlı olur. Çünkü bu meslekte biliyorsunuz, kulak çok önemlidir. Diksiyon kitaplarının gerek içeriği gerekse yazımı bakımından bazı çekincelerim var. Bir diksiyon kitabı size yalnızca seslerin adını verir. Kitap çok profesyonelce yazılmışsa diksiyonun birçok unsurunu ve telaffuzun ipuçlarını verebilir. Ama dediğim gibi bu meslek, dinleyerek ve tekrarlanarak öğrenildiği için, bir hocanın nezaretinde yanlışlarınız düzeltildiği için diksiyon kitapları sizi sadece bilgilendirir.
- O halde mesleği öğrenmek için dördüncü kıstasımızı söylüyorum: diksiyon, kitaptan öğrenilmez.
- Diksiyon veya güzel konuşma, Osmanlı’da belagat, talâkat anlamına gelen, seslerin kulağı tırmalamadan etkileyici bir şekilde telâffuz edilmesidir. Diksiyon, güzel konuşma sanatıdır. Konuşmada sanat nedir?
- Bir sözü, bir kelimeyi anlamını derinleştirerek süslemek, kulağa, göze hoş gelecek şekilde düzenlemektir.
- Diksiyonun sesleri doğru çıkarmaktaki temel noktası, hem konsonlar hem de vokaller üzerinde en doğru baskıyı uygulamak ve dolayısıyla kelimeleri en doğru biçimde seslendirebilmektir. Biliyorsunuz ünlü sesler de dediğimiz vokaller, kulağa düz olarak gelen seslerdir. Şimdi burada kulak kavramı karşımıza çıktı. Kulak bir organdır ama seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme yeteneği ancak kulakla mümkün olur. Harf göze, ses kulağa hitap eder. Sesi en iyi değerlendiren ve analiz eden; dünyanın en gelişmiş bilgisayarları değil, kaliteli ve iyi yetişmiş bir kulaktır. Şimdi bir bebeği düşünelim. Sesin geldiği yöne doğru başını çevirmesi, onun kulaklarının hassasiyetini gösterir. Bebek, 2-3 aylıkken annesinin sesini başkalarının sesinden ayırt edebilir. Ama bir bebeğin en dikkatle dinlediği an, şüphesiz ki adının söylendiği zamandır. Bebek çoğunlukla ilk kez, adını duyar. Bebeği seven herkes ona adıyla hitap eder. Şimdi bir kitaptan bebeğe ad koyma ile ilgili bölümü okuyabilir miyiz?
- “Çocuğa ad koyma sıradan bir iş olmadığı için, aile arasında da olsa kutlanarak ve kutsanarak yerine getirilmektedir. Aile tarafından önceden belirlenmiş olan ‘ad’, düzenlenen bir davet ya da toplantı sırasında çocuğa verilmektedir. Bu toplantıda bir din görevlisi veya saygın bir kişi ezan okumakta ve çocuğun kulağına üç kere adını söylemektedir. Hoca yoksa çocuğun babası ve dedesi de aynı uygulamayı yapabilmektedir.”
- Böylece kulağımız, kendi adımıza aşina olmaya başlar. 2-3 yaşımıza gelince, adımızı yanlış söyleyen birine tepki gösterir ve ona, adımızın doğru söylenişini hatırlatırız. Giderek, çevreden duyduğumuz sesleri taklit ederek, nesnelerin adlarını söylemeye çalışırız. Nasıl duyuyorsak onu taklit ederek konuştuğumuza göre, kulağımızın sesleri algılaması da oldukça önemlidir ve konuşmamızda etkilidir. Konuşmayı öğrenme yöntemimiz düşünüldüğünde, sesimizi oluştururken yakınlarımızdan etkilendiğimizi söyleyebiliriz. Seslere karşı duyarlı bir kulağımız varsa, vokaller arasındaki ince farkı seçmede zorlanmayacağı için, duyduğu sesi doğru çıkarmada da başarılı olur.
- Diksiyon eğitiminde kulağın önemi büyük o zaman.
- Bir örnek vereyim: ‘Erzurum’daki açık e ile ‘Reyhanlı’ kelimesindeki kapalı e ünlüleri, iki farklı ünlü olmasına karşın, ayrı işaretlerle gösterilmemiş aynı (E) harfi ile yetinilmiştir. Böylece söyleyiş farklılığı kulaktan öğrenilmeye ve bu şekilde belletilmeye bırakılmıştır.
Erzurum ile Reyhanlı’daki e seslerinin farkını anlayabilen kişi, Sesbilimini de anlayabilen bir kulağa sahiptir. Düzgün konuşabilmek için öncelikle kulak-beyin ilişkisinin çok sağlıklı olması gerekir. Zaman içinde öyle bir kulağa sahip olursunuz ki konuşmayı dinlerken, karşıdan gelen vokal veya konsonun hangi özellikte çıkarıldığını, ses telâffuzlarının doğru olup olmadığını anlar ve yanlışın nerede yapıldığını bilirsiniz.
- Seslerin doğru algılanabilmesi ve seslendirilebilmesi için sesler arasındaki farkın anlaşılması gerekmektedir diyebiliriz değil mi?
- Bunun cevabını William Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı oyunundaki bir replikte görelim:
- “Karanlık bastırınca gözlerin görevini de kulaklar yapmaya başlıyor… İnsan ancak kulaklarıyla yolunu bulabiliyor. Seni gözlerimle değil, kulaklarımla buldum Lysander. Sesini duymamı sağladığı için kulaklarıma ne kadar teşekkür etsem azdır.”
- Diksiyon, kulakla öğreniliyor ama duyarak değil dinleyerek öğreniliyor. Duymak ile dinlemek arasında fark vardır. Dinleme, kulağımıza geleni algılayıp çözmeyi ve değerlendirmeyi içerir. Dinleme, sadece duymayı değil, dikkat etmeyi ve duyduğunu düşünmeyi de kapsar. Dinlerken sesleri duyar, aynı zamanda da değerlendirirsiniz. Burada etkili dinleme konusu önem taşır. Etkili dinleme; dinlerken enerji harcamayı, düzgün bir şekilde cevap vermeyi, duyulanı değerlendirmeyi ve daha sonra da duyduğunu hatırlamayı kapsar. Dinleme, iletişimin en önemli unsurlarındandır. İyi bir konuşmacı olmanın yolu, iyi bir dinleyici olmaktan geçer. Bazı kişiler, karşısındakini dinler gibi görünseler de o sırada daha sonra söyleyeceklerini düşündükleri için, duyduklarına kulak vermezler. Oysa söyleneni dikkatle dinlemek, bize büyük avantajlar sağlayacaktır. Bilhassa diksiyon eğitimlerinde, doğru telaffuzu yapabilmek için her kelimeyi kaçırmadan dinlemek ve tekrar etmek gerekir.
- Kulak elbette önemlidir ama spikerin her şeyden önce sesi olmalıdır değil mi? Ya da şöyle sorayım: spikerin sesi güçlü bir ses mi olmalıdır yoksa doğru bir ses mi?
- Sesin gücü, ses kuvvetidir yani sesin yüksekliğiyle ilgilidir. Buradan davut kelimesine geçelim. Davut, güçlü ses demektir, davudi ise sesi güçlü olan anlamına gelir. Davut, sesinin güzelliği ve güçlülüğü ile ünlü Hz. Davud’un adıdır. Davudi ses deyince kalın, tok ve gür bir sesi anlarız. Rahmetli Hasan Mutlucan ve Abdülvahit Kuzecioğlu, davudi sesin en güzel örneklerini sunmuşlardı TRT mikrofonlarından. Yaşar Özel ise gerçekten özel bir ses olarak hâlâ çınlamaya devam ediyor kulaklarımızda. Şimdilerde ise TRT sanatçısı Alp Arslan’a mikrofon fazla geliyor ve “gümbür gümbür davudi ses” dedirtiyor. Tiyatro sanatçılarından Agâh Ün, Yıldırım Önal, spikerlerden Ersin İmer, Sacit Onan gibi sesler, davudi sesin mikrofondan çıkan örnekleri… Çevremizde bazı kişilerin davudi seslerinin olduğunu fark etmişizdir. Ancak pek çoğu güçlü bir sese sahip olmalarına rağmen, seslerini doğru kullanmazlar. Oysa en doğru ses, kişinin kendi sesidir. Bütün tiyatro sanatçıları, seslendirme yapanlar, spikerler, kendi seslerini kullandıkları zaman en güzel sesi ortaya koymuşlardır. Doğru ses, başkasının taklit edilmediği ancak anlatıma göre biçim kazanmış olan sestir.
- Ses nasıl biçimlenir?
- Sesimizle birbirinden farklı işler yaparız. Bunların her biri bir ifade biçimidir. Öncelikle ses çıkarır, bazen bu sesle birine söyleniriz. Bir kitap veya gazeteyi sesli okuyabiliriz. Okurken veya konuşurken sesimizi yükseltiriz, bazen fısıldayarak konuşuruz. Yeri gelince bağırır hatta haykırırız. Korkudan çığlık atarız, belki ağlarız. Kimimiz uykuda horlar, kimimiz sindirim dolayısıyla geğirir, kimimiz de hafif bir rüzgârda hapşırır. Neşeliysek bir türkü tuttururuz, şarkı söyleriz. Ama genellikle bir dostumuzu bulduk mu uzun uzun sohbet eder, konuşuruz. Bütün bu ses kullanma biçimlerinin arasındaki en doğru ses, konuşma sesimizdir. O, bizim rol yapmadığımız, başka bir etki altında kalarak değiştirmediğimiz sesimizdir. Doğal sesimiz, en doğru sestir. Ancak eğitimi olmayan bir çocuk ne kadar sağlıklı ve güzel olursa olsun, başkalarından geri kalmaya mahkûm ise eğitimi olmayan bir ses de ne kadar doğal olursa olsun, fazla değer ifade etmeyen bir ses olarak kalacaktır. Doğru sese doğru bir eğitim katabilirseniz, ortaya mükemmel bir sonuç çıkacaktır.
- Doğru sesi bulmak çocukluktan mı başlıyor Hocam?
- İşte bu noktada yine kulak eğitimi önem taşır. Evde radyo dinliyorsunuz. O sırada çocuğunuz bir şey soruyor. Siz radyonun düğmesini kısmadan onun duyması için sesinizi yükseltmek zorunda kalıyorsunuz. Ya da ailece televizyon izlerken, biri bir şey söylüyor. Yine televizyonun sesini kısmadan cevap vermeye çalışıyorsunuz. Bunun için de sesinizi yükseltiyorsunuz. Çocuk sizi göre göre sizin tarzınızı taklit ediyor. Eğer evinizde çocuk varsa, radyonun sesini yüksek açmamalısınız. Mümkün olduğu kadar kısık sesle radyo ve televizyonu dinlemelisiniz ki kulağınız kendi kendini eğitsin. Ancak büyük şehirlerde, bilhassa cadde kenarlarında bulunan evlerde ses yalıtımı olmadığı için dışarının gürültüsü, araçların sesleri evin içine kadar geldiğinden, radyo ve televizyonu normal bir sesle dinlemek pek mümkün olamıyor. Öyle bir durum ortaya çıkıyor ki bir apartmana girdiğinizde, daire önlerinde bile içeride hangi müziğin dinlendiğini, hangi kanalın seyredildiğini duyabiliyorsunuz. Nispeten sessiz olan yerleşim yerlerinde kulak eğitimi daha kolaydır. Tavsiyem, düşük sesle yayın dinlemeye alışmak ve yüksek sesle konuşmamaktır. Buna ilaveten, sağlığın ses ile olan bağını söylemem gerekir. Doğal ses; duygusal, zihinsel ve ruhsal engellerden de zarar görür. Bu bakımdan öncelikle yetişmekte olan çocuklarımızı gereksiz baskılardan kurtarmalıyız. Onları daima bir insan olarak görmeli, kimlerle oturup kalktığına dikkat etmeli, gerginlikten uzak bir hayat sunmalıyız. Unutmayalım ki insanın kişiliği, sesinde saklıdır. Gerilimden uzak yaşamak, sesin doğru çıkması için gerekli şartlardan biridir. KBB uzmanı Prof. Dr. Gürsel Dursun diyor ki: “Sağlıklı bir ses oluşturabilmek için sadece ses tellerini barındıran gırtlağın değil aynı zamanda beyin ve merkezi sinir sistemiyle çeşitli kasların uyumlu çalışması gerekir.”
- Hocam gerçekten akıl sağlığı yerinde olmayanların düzenli bir ses çıkaramadıklarını fark etmişizdir. Siz “bir spikeri başkalarından ayırt eden ses kişiliği olmalıdır” demiştiniz. Açar mısınız ses kişiliğini?
- Ses Kişiliği, bize spiker olurken ilk söylenen şeylerden biridir. Ses Kişiliği ne demektir? Daha önce duyduğunuz bir sesi, ikinci kez işittiğinizde “Ben bu sesi nerede duymuştum” diyebiliyorsanız ve üçüncü duyuşunuzda da o sesin sahibini hatırlıyorsanız, bu ses kişiliğidir. Kişiliği olmayan bir sesi elli kere de duysanız o sese odaklanamazsınız, yüzünü görmeden de tanıyamazsınız. Tabii ki bu kişiliğin niteliğini açıklayan temel kavramlar da var. İnsan sesleri erkek ve kadın sesleri olarak ayrılır. Erkek sesleri bas, bariton, tenor; kadın sesleri ise soprano, alto soprano ve mezzosopranodur.
- Tüm bu anlattıklarınızdan, spikerin aynı zamanda belirli bir zekâya sahip olması gerektiğini anlıyorum.
- Aslında belli bir zekâ seviyesinin üzerinde olmak, tüm yayıncılar için de geçerlidir. Yayıncı, zeki olduğu kadar yüksek bir hafızaya da sahip olmalıdır. Şimdi siz haber okuyorsunuz. Okuduğunuz her haberin metin bakımından farklı yazımları vardır. Çünkü her haber, muhabirinin kalemini yansıtır. Yazıyı içerik ve akıcılık yönünden, zor ya da kolay bir metin oluşuna göre, ‘göz- akıl’ birlikteliğini sağlayarak okuruz. Bu nasıl olur? Bir satırı okurken, aynı anda alttaki satıra göz atarız ve böylece gramer kuralına aykırı bir zarf veya ek varsa refleks olarak o yanlışı cümleden atarız. Bunu yapabilmek için gözünüz, bilincinizle aynı anda çalışmak durumundadır. Bir programda konuğumuz varsa onun sözleri kadar duygularını da dinlemek gerekir. Böylece karşımızdakiyle ilgili peşin hüküm vermekten kurtuluruz. Duyguyu hissetmek, ancak belirli bir zekâ yapısıyla ilgilidir. Yine program konuğumuza, akıllıca seçilmiş sorular yöneltiriz ki konuğumuz program süresi içinde konuşsun. Bir programın girişinde, karşımızdaki iş adamına “İşler nasıl?” diye sormak, gerçek soruları ötelemek anlamına gelebilir. Onun yerine “bu işe nasıl başladınız?” diye sorduğumuzda, kısa bir tarihçeyle giriş yapmış oluruz. Yine, “işleriniz nasıl gidiyor” yerine “sizce piyasa bugünlerde nasıl” sorusu, daha akıllıcadır. İşletme dalında yazılan, bilginin ve aklın öneminin yorumlandığı bir çalışmadan kısa bir bölüm okur musun?
- “Çağımızda bilgi, ekonomik alanda emek ve sermayenin önüne geçerek, üretimin artmasını sağlayan en önemli unsurların başında yer almaktadır. Daha çok çalışma, yerini daha bilgili ve akıllıca çalışmaya bırakmaktadır. Bilgi ekonomisi çağında işletmelerde, uluslararası pazarlarda rekabet edebilmek, verimliliği artırabilmek ve uygulamak istedikleri yenilikleri daha çabuk hayata geçirebilmek, daha hızlı ve etkin karar vermek için bilginin iş performansında oluşturduğu inanılmaz gelişmeleri dikkate almak zorundadırlar.”
- İçinde bulunduğumuz bilgi çağı, spikerlerin akıllı gayretler içinde bulunmasını şart koşmaktadır. Çünkü artık her spikerin yüzlerce rakibi bulunuyor. Mesleğini yaparken kapris değil, kuruma katkı beklenmektedir.
- Spikerlerde belli bir kalite olması gerekir diyorsunuz.
- Kalite, insanların ve sistemlerin “hata yapmama” ve “mükemmele ulaşma” isteğinden ortaya çıkmıştır. Ünlü İngiliz yazar John Ruskin’e göre “kalite, tesadüf değil akıllı bir gayretin sonucudur.” Bir spiker, mesleğinde belli bir kaliteyi yakalamak ve onu geliştirerek sürdürmek zorundadır. Bu meslek; nefesle, sesle, telaffuzla, tarzla, giyim kuşamla, davranışla, bilgi ve kültürle bir bütünlük arz eder. Nasıl ki şairler şiirlerinin, yazarlar metinlerinin; anlaşılması, üzerinde düşünülmesi ve konuşulması için gayret ederse bir spiker de okuduklarının herkes tarafından dinlenebilmesi için çaba gösterir. Diyelim ki röportaj yapacak. Hemen konuya girmez, fakat ağırdan da almaz. Ani bir girişin, muhatabında panik meydana getirebileceğini düşünür. Çok beklemenin de, zaman kaybına sebep olacağını bilir. Karşılıklı olarak samimi bir havanın doğması için gayret sarf eder. Kadın programlarında samimiyet öne çıkarılmaya çalışılır. Böylece sunucu, ev sahibi sıfatıyla konuklarını ağırlar, içten ve yakın davranışlar sergileyerek onların da aynı şekilde davranmalarını sağlamaya gayret eder.
- Aynı zamanda dili de kaliteli kullanmak gerekir değil mi?
- Radyo ve televizyonlara izleyici ve dinleyicilerden çok fazla istek gelir. Bunların en önemlisi dilimizdir. Vatandaş diyor ki: “Ne olur özellikle konuşmacılar Türkçesi olan sözcükleri kullanmaya gayret ve dikkat etsinler…” İnsanların anlamayacağı kelimeleri sıralamamak gerekir. En başta medya organlarını yönetenler milli dil bilincine sahip olmalıdır. Yönetici liderlik vasfına sahip olursa, başka ülkelerin değil, kendi ülkesinin diline hizmet eder. Aslında dil; kanun yapanlar, yazanlar, toplum karşısında konuşan siyasetçiler ve sanatçılar tarafından taşınır. Dil; edebiyatçıların, yatırımcıların, medya mensuplarının, siyasetçilerin, bilim adamlarının gayretleriyle korunabilir. Çünkü hangi görevde olursa olsun herkes, işini en doğru ve en güzel şekilde yapmalı, yaptığı işin öncelikle Türkiye’ye bir hizmet olduğunun bilincinde olmalıdır. Bu çerçevede medya da daima devletin güçlü olmasına gayret ederek, onu zaafa uğratacak yayınlar değil, halkın refah ve kültür düzeyini yükseltecek, devletin gücünü hissettirecek yayınlar yapmalıdır. Bir ülkenin dili, devletin önemli güçlerinden biridir. Dil zayıflamamalıdır. Zayıf bir devletin medyası güçlü olmaz. Türkçe, estetik bir dildir. Güzel konuşanın ağzına yakışır bu dil. İşte burada spiker, araştırıcı olmalıdır. Türkçenin ses olaylarını öğrenmeli, bunun için vakit harcamalı, neyin ne olduğuna kendisi karar vermelidir. “O, öyle okunur”, “öyle değil şöyle söylenir” gibi temelsiz ve gerekçesiz tezlere itibar etmemeli, doğru okunuşun gerekçelerini bulmalı, benzer sözcüklerin okunuşunu kurala bağlamalıdır.
- Hocam, Dilbilimin içinde diksiyon bir dal ise ve diksiyonu düzgün olanlar, belli kuralları hakkıyla yerine getiren kişiler ise bilgi akışını belirli bir düzen içinde sağlayacaklardır.
- Düzenlilik, bu mesleğin kendisindedir. Radyo ve televizyon yayınlarının yapılışında belirli bir düzen bulunur. Yayınların, kesintisiz ve düzenli olarak yapılması esastır. Zaten radyo ve televizyonun tanımında ‘düzenli olarak yayın yapan kuruluş’ ibaresi vardır.
- Düzenli yayın ne demektir?
- Deneme yayını dışında günü ve saati belli olan ve devamlılık arz eden yayın, düzenli yayındır. Düzenli yayın, fiili yayındır. Örneğin haber bültenlerinin belirli bir yayın saati vardır ve bu durum, yayının düzenli oluşunun bir göstergesidir.
- Düzenli bir programı tanımlarsak, ‘yayın akışı içindeki bilgi ve düşüncelerin düzenli olarak sunulduğu programdır’ diyebiliriz. Bir spiker ve sunucu için yayında düzenli olmayı nasıl anlatabiliriz?
- Yaptığınız yayında mutlaka çok önemli bilgiler veriyorsunuzdur. Bu bilgilerin verilişi belirli bir düzen içinde değilse sizi izleyen veya dinleyenlerin aklı karışabilir. Ne demek istediğinizi tam olarak anlamayabilirler. Bir spiker ve sunucunun, sözlerini belirli bir mantık içinde sıralaması gerekir. Kendisine verilen metindeki sıralamada bir düzen yoksa sunucu bunu yeniden düzenlemelidir. Verdiğiniz bilgiler ne kadar önemli olursa belirli düzen içinde değilse izleyici veya dinleyici yayınınızı kapatabilir. Bir program öncesinde yapılan hazırlıklardan biri de amacımızı belirlemektir. Bu amaç çerçevesinde gerekli araştırmaları yaparak bunları metne dönüştürür, daha sonra metni belirli bir sıraya dizerek sunumumuzu gerçekleştiririz. Yani ne söyleyeceğimizi önceden belirliyoruz. Tabii ki metni defalarca okuyup hazmediyor ve önce kendimiz anlıyoruz ki karşımızdakine anlatabilelim. Elbette bunu yapabilmek için spikerde olması gereken özellikleri sıralarken belirttiğimiz gibi belli bir birikimimizin olması gerekir. Bunun yolu da çok kitap okumaktan geçer. Ancak çok ve çeşitli kitapları okuyarak mantık ve muhakeme kurma becerisine erişiriz.
- Hocam, Japonların başarısının sırrı ciddi ve sistemli çalışmaktır bilirsiniz. Anladığım kadarıyla görevi en açık bir biçimde tanımlanan nadir mesleklerden biridir Spikerlik. Bir spiker nasıl düzenli olur?
- Şimdi diyelim ki sabah nöbetine gideceksiniz. Biliyorsunuz radyolarda sabah nöbetçileri 04.30’da işe gelir. Saat 04.00 gibi de evden alınır. Spiker sağlıklı bir şekilde sabah nöbetini tutması için öncelikle erken yatmalıdır. En geç 03.30’da kakacağına göre, yatış saati 22.00’den önce olmalıdır. Bir Spiker, kahvaltısını yapmadan yayına girmemelidir. Servise binip de stüdyoya girdiğinizde, kılık kıyafetiniz düzgün olmalıdır. Bir spiker, hamal gibi giyinmemelidir. Giyim kuşamında ve kişisel bakımında bir düzen olmalıdır ki kendine güveni gelsin. Yayına geldiğinde, mutlaka yayın akışını gözden geçirmeli, ne zaman anons yapacağını akış çizelgesinde işaretlemelidir. Tabii ki bunu aynı zamanda kafasına yazmalıdır. Bizim bir alışkanlığımız gelişti mesleğe girdikten sonra: saate bakmak. Spiker, sık sık saatine bakar. Bütün stüdyolarda, girişlerde, odada ve koridorda saat vardır. Saat, hayatınızın bir parçası, saate bakmak ise en önemli alışkanlıklarınızdan biri olmalıdır. Çünkü 5 saniye geç giren bir haber veya üç saniye geç yapılan bir anons, önemli bir yayıncılık hatasıdır. Eğer spiker yayına bir plak veya CD verecekse, onu en az bir saat önceden dinleyerek hazırlamalıdır. Yayın boşluklarında eskiden gazete okurduk. Gene okuyoruz ama şimdilerde internet gazeteciliği daha öne çıktı. Bir spiker mutlaka ve mutlaka her sabah düzenli olarak gazete okumalıdır. Gazete okumak demek, magazin karıştırmak değil, ciddi ciddi haberleri kontrol etmek demektir. Okuduğu metinde yabancı kişi veya yer adları varsa okunuşlarını öğrenmelidir. Eskiden internet yoktu. Biz, büyükelçiliklere telefon ederek, okuyacağımız metinde o ülkeye ilişkin olarak geçen adların telaffuzunu öğrenir ve bu okunuşlarını diğer arkadaşlarımızın da görmesi için panoya asardık. Yayından önce hiçbir şekilde kuruyemiş yenilmez, çekirdek çitlenmez. Çünkü bunların ağzınızda kalan parçaları boğazınıza kaçabilir. Yayına girerken mutlaka su içilir. Yayına girmeden önce kısa bir anons bile yapsanız sesinizi kontrol etmek bakımından antrenman yaparsınız. Uzun bir metin veya bir haber gözden geçirilmeden yayına girilmemelidir. Bir yayın baştan sona kadar spikere emanettir. Bu emanet, bizler için çok değerlidir ve en iyi şekilde korunmalıdır. Yayında meydana gelen bir aksaklık eğer çok önemliyse spiker bunu not alıp ileride hatırlamak üzere saklar. Çünkü aynı aksaklığın yeniden oluşmaması için gereken önlemi önceden almak gerekir. Nöbeti devredeceği bir meslektaşının moralini bozacak hiçbir şeyi söylememek gerekir. Ortada bir sıkıntı varsa bu durum, nöbet dışında konuşulur. Ayrıca nöbeti biten bir spiker, günün kalan zamanlarını da düzenli bir şekilde geçirmelidir ki mesleğini düzgünce ifa etmeye devam edebilsin. Bunun için kendine bakmalı, yiyip içtiklerine dikkat etmeli, mazbut bir hayat sürmelidir. Çünkü hayatı ne kadar mazbut olursa, mesleği de o kadar uzun süreli olur. Tüm bunların dışında nefesine çok dikkat etmelidir.
- Bir spiker, nefesi doğru almalıdır. Nefesi yetmeyen spiker, bir faciadır aslında değil mi?
- Spikerin nefesi yetmezse; kelimeleri tek tek veya cümleyi kesik kesik okur, akıcılık olmaz ve anlaşılırlıktan uzak olur. Sesini kontrol edemez. Ses kontrolü olmayınca da vurgu ve tonlamalar yanlış yapılır. Nefesi yetmeyen bir spikerin, yayında nefes sesi duyulur.
Yayın saatinde dalgınlık yapıp da son saniyede koşarak yayına girerse, o yayını bitirmesi adeta mucize olur. Vücudumuzda denge için, mesleğimizde başarı için, ilişkilerimizde sevgi ve saygı için, konuşmalarımızı doğru aktarmak için mutlaka ölçülü ve doğru nefes almalıyız.
- Bir spiker ve sunucu da daima nefesine hâkim olmalıdır değil mi?
- Bir yayıncı yalnızca nefesine değil nefes sesine de hâkim olmalıdır. H sesi biliyorsun tamamen soluk sesidir. Müdahale kelimesini müdale, cumhuriyet kelimesini cumuriyet diye söyleyen pek çok spiker biliyorum. Nefes kontrolü olmadığından, cumhurbaşkanı sözünü cumurbaşkanı diye telaffuz eden çok sayıda muhabir var. Bazı muhabirler cümleye başlarken tamamen ağzından nefes aldığı için ağız şapırtılarıyla karışan nefes sesi, kulağı tırmalıyor. Cumhurbaşkanı, cumhuriyet gibi kavramları söylerken h sesini yutarsanız, bu kavramları sıradan bir duruma getirirsiniz. Hatta çalıştığı kurumun adını bile yanlış söyleyenler oluyor. TRT Haber yerine h sesini düşürerek TRTABER deyince siz, kurumunuzu sıradanlaştırmış olursunuz. Nefessiz bir şekilde geçilen haberler de önemsiz bir duruma girer. Yayın boyunca nefesine hâkim olamayan sunucularda, nefes sesi bariz bir biçimde hissedilmektedir. Nefes sesini her nefes alışında hissediyorsunuz. Bazılarında, cümle girişlerinde sesli nefes alma alışkanlığı yerleşmiş durumda. Bundan kaçınılması yerinde olacaktır. Güçlü nefes sesi olanlarda da gürültülü ve izlenemez bir konuşma ortaya çıkmaktadır. Sesini boğazdan kullananların da sesli nefes alışını hissediyorsunuz.
- Mesleğiniz için neler söylersiniz?
- “Sabahleyin yoldasınız… Tatile gidiyor ya da dönüyorsunuz… Eşinizden veya sevgilinizden bile içten, sıcacık tatlı bir ses, “günaydın” diyor size… Hoş bir şarkının anonsunu yapıyor… Parça ile beraber daha da yumuşuyor ve belki de romantikleşiyorsunuz… Ardından çeşitli mektuplar, istekler okunuyor; ülkenin veya dünyanın türlü yerlerindeki çeşitli olaylar anlatılıyor, telefonla bağlantılar yapılıyor, bir konunun uzmanına aklınıza gelmeyecek sorular yöneltiliyor… Sabah 6’dır… Belki de günlerden Pazar’dır… Sıcacık bir ses size haberleri sunuyor. Kafanızdan canlandırıyorsunuz şekilleri de ertesi gün bile konuşuyorsunuz radyodan duyduğunuz o haberi… Yaşamınızın önemli bir bölümünü spikerlerle geçiriyorsunuz aslında. Onlar, toplama vurduğunuzda belki de en yakın arkadaşınızdan daha sık sizinle birlikte oluyor, sizinle görsel ya da işitsel diyalog kuruyor, sizi yönlendiriyor ve gerçekte zamanınızı yönetiyor.
TRT Spikerleri, ülkedeki tüm spikerlere bire bir ders vermese de öğretmenidir. Bir bakıma öğretmenlerin de öğretmeni. Pek çoğumuz -algılayabilmişsek- birçok kelimenin doğru okunuşunu o spikerlerden öğrendik. O spikerlerin sözcükleriyle kelime hafızamız arttı.
Neden TRT spikerleri? Cevabı çok basit… 3 aşamalı sınav ve üç ay süren kurs… Asgari 200 saatlik bire bir diksiyon yani güzel konuşma yani doğru vurgulama, doğru entonasyon, doğru soru sorma, doğru mikrofon tutma, doğru sözcük kullanma, doğru nefes alma… Yani her şeyin doğrusu… Sonuçta izin verseniz 100 bin kişinin gireceği sınavdan elene elene kalan birkaç kişi… İşte bu yüzden spikerler saygın ve zor bulunur elemanlardır.
Gece herkes uyurken, devlet memurları 9 gün izin yaparken, Cumartesi Pazar çalışanlar dinlenirken; spiker nöbettedir. Üstelik bu öyle bir nöbettir ki asla ve asla hata kabul etmez. Tuvalete bile gidemeyebilir, hastası olsa bırakamayabilir ve nöbet sırasında da ölebilir.
Ülkenin dağ başlarına gidip ıssız yerlerde iki kişilik ekiple anons yapar… Çoluk çocuğunu bırakıp spikersiz kalan 12 saatlik illere gider, sabah akşam nöbet tutmaya…
Ona yeterli olan tek ama tek şey, iyi bir yayın yapmışsa bir teşekkürdür… Daha iyileri için de motive edilmektir. Yıllarını, bilgi ve görgüsünün artması için veya bir röportaj amacıyla da olsa yurt dışına gidebilmek hayali de süsler.
Toplum önünde olmanın temel koşulu olan iyi giyinmek, iyi bir evde oturmak ve kendini iyi eğitmek okumak zorundadır. Yüzde 95’i öğretmen niteliği taşıyan, hem devlet memuru hem de ses estetik uzmanı olabilen spikerlerimiz çok güzel insanlardır. Onları meslek bayrağını onurla ve gururla taşıdıkları için onurlanıyor ve gururlanıyoruz. Dilimize sahip çıktıkları için, Türkçemizi her koşul altında en güzel dillendirdikleri için teşekkür ediyoruz. İyi ki spikerler var ve iyi spikerler var diyebiliyoruz.”