Şener Mete Röportajı

Şener Mete Röportajı

Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

İnsanın kendinden bahsetmesi biraz zor. Ama şu kadarını söyleyebilirim: ömrüm konuşmakla geçti. Okula gitmeden önce mikrofonla tanıştım. O beni hep kendine çekti. Peşinden ister istemez, iletişimin hemen her dalıyla tanıştım. Geniş kitlelerle birlikte oldum. Bu çerçevede toplumun en yoksul kesiminden tutun en tepe noktasına kadar pek çok kişiyi tanıdım. En fakirinden en zenginine değin mekânlar gördüm, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde de, iğne atsanız yere düşmeyecek yerlerde de bulundum. Uçsuz bucaksız kumlardan da, geniş ormanlardan da, en derin vadilerden de geçtim. En cahilini de dinledim, en aydınını da… Akli dengesi yerinde olmayanını da muhteşem zekâya sahip olanı da tanıdım. Ömrüm, genellikle dolu dolu geçti. Çok çalıştım, çalışmaktan da büyük keyif aldım. Para harcamadım, çünkü kazanmadım. Ama parayla ulaşılamayacak yerlere de eriştim, gezdim, gördüm, anladım, anlattım, öğrenmeye ve öğretmeye çalıştım, okudum ve yazdım. Halen gece yarılarına kadar yazmaya devam ediyorum.

 

Neden “Medya”?

Medya çok sonraları çıkan bir kavramdır. Çocukluğumda ve gençliğimde medya yoktu. Kitle iletişim araçları da yoktu. Bunların adı çok sonraları konulmuştur. Çocukluğumda gazete ve radyo vardı. İletişim kavramı da yoktu. Ama haberleşme vardı, o da mektupla ve telefonla… Teknik ilerleyip de teknoloji dünyasına adım atarken önce iletişim çıktı karşımıza. Biz bunu yalnızca haberleşme olarak algıladık. Oysa etkileşim gücü de vardı iletişimin. Kitle iletişim araçları kavramını 70’li yılların ortalarında Basın Yayın Yüksekokullarında okutulan kitaplarda gördük. Ama işin dışında olmamız, bu kavramın içeriğini anlamaya yetmiyordu. Ne zaman ki TRT’ye adım attık ve ne zaman ki TRT’ye rakip kuruluşlar ortaya çıktı, o zaman hem kitle iletişiminin gücünü anladık, hem de medyayı algıladık. Aslında medya kavramı Türkiye’ye 1990’larda özel radyo ve televizyonlarla birlikte girdi. Ama biz yıllardır adı konmamış bir medya organının içinde olduğumuzu keşfettik. Neden medya sorusunu kuruma ilk girdiğimiz dönemde sorsaydınız cevap vermekte zorlanırdım. Oysa medya bütün haşmetiyle karşımızda duruyor ve bizi içine çekiyordu. Burası, yıllardır hem izleyip hem de içinde olmayı arzu ettiğimiz bir yerdi. Çocukluğumuz, adı medya olan ama bizim radyo televizyon olarak bildiğimiz bir kurumu takip edip oradan bir şeyler öğrenmek, öğrendiklerimizi yer yer uygulamak, bazen de taklit etmekle geçmişti. Sanatçısından spikerine, ekran ve mikrofon karşısında beğendiğimiz herkesi taklit etmekti bu. Bu, aynı zamanda ilkokulun 5. sınıfına kadar sinemaya ve sanatçılara kafayı takmış, filmlerin listesini yapan, sanatçıları yazan, hayali bir sinema işleten ama aynı sinemayı canlı bir duruma yani bugünkü uydu yayınlarıyla yapılan canlı yayını, televizyonu bilmediği için sinemaya aktarmayı düşünen bir çocuğun hayaliydi…

 

Medyaya ilk adımı nasıl attınız?

Medya demek; gazete, dergi, radyo ve televizyonu olan kuruluş demektir. Bu bağlamda TRT bir medya organıdır. NTV, CNN, BBC de birer medya organıdır. Ama Tunceli’nin Çemişgezek ilçesindeki bir radyo veya Kayseri’nin Ağırnas ilçesindeki bir gazete, medya kavramına girmez. Medya bir bütündür, bloktur. Aynı zamanda bütüncül bloklardan oluşur. Az önce dediğim gibi çocukluğumuzda medya diye bir kavram da yoktu, bugünkü bütüncüllük de yoktu. Ben, gazete sattım. İlkokulun 3. sınıfında ilçemizdeki GAMEDA dağıtıcısı olan bayinin koltuğumun altına sıkıştırdığı gazeteleri abonelerin dükkânlarına götürüyordum. Ankara’da Ulus Gazetesi’nin kurşun harflerinin dizilmesinde de birkaç gün çalıştım. Ama o matbaanın bastığı Medeniyet, Vatan ve yakındaki bir matbaada basılan Adalet Gazetelerini bağıra bağıra sattım. Medyaya adım ise bu; böylece attım. Fakat medyaya atılan adım yalnızca, her gün bir iki gazete okumak, radyo dinlemek, televizyon seyretmek idi. Sonra günü geldi, üniversiteyi bitirdim, sınav açıldı, girdim ve kazandım, kurs gördük, kurs sonu sınavlarını kazandık ve diğer 13 arkadaşımla birlikte TRT’ye, hayalim olan mesleğe adım attım. Buraya kadar anlattığım her şey için Tanrı’ya teşekkür ediyorum.

 

Medya dışında yapmak istediğiniz çalışmalar var mı?

Ne olabilir ki? Ben, medyanın en büyük kurumunda çalıştım. Hem de tam 42 yıl boyunca. Kameraman, ışıkçı, sesçi gibi teknik kadroların yaptığı işler hariç, bir yayıncının yapabileceği hemen her şeyi yaptım. Bu yetmedi, eğitimler verdim. Yetmedi, konferanslar verdim, sempozyumlarda bildiriler sundum. Yetmedi, TDK Türkçe Sözlük hazırlama grubunda bulundum. Yetmedi, üniversitelerde dersler verdim, Türkiye’deki hemen her kuruma eğitim verdim. Yetmedi Türkiye’nin telaffuz sözlüklerini yazdım. Yetmedi, özel haberler hazırladım. Yetmedi, radyo programları sundum ve Türkiye’de ilk defa radyoda diksiyon eğitimi hazırladım.

 

Medya dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Değiştirme şansım olsaydı, kesinlikle torpili önlerdim. Torpille yayıncı olunmaz. Belki kişi kendini yayıncılığın bir dalında geliştirmeye çalışır ama hep eksik kalır. Ama şu bir gerçek ki torpille spiker olunmaz. Spiker olacak kişi zaten kendisini çocukluğunda ve gençliğinde az çok belli eder. Ama bu arada herkese şans verilmelidir. Bu şans, kartvizitle olmamalı, telefonla veya emirle olmamalı. Torpil yapan kişi, torpil yaptığı kişinin arkasında durmalı, yaptığı yanlışlardan da sorumlu olacaksa torpil yapmalıdır. Adamı spiker yapmışlar ama tek sayfa okuyamamış, sen şurada çalış demişler. Gitmiş, maaşının yarısına çalışanların işini yapıyor ama spiker kadrosunu da bırakmıyor. O zaman yapılacak şey, o kişinin referansı kimse, açıklamak gerekir. Örneğin Ahmet Bey, bu çalıştıramadığımız spikere referans olmuştur denilmeli ki Ahmet Bey, referans olacağı kişileri iyi tanısın veya hiç kimseye torpil yapmasın. Zaten hem ayıptır hem günahtır. İki taraflı günahtır, kurum zarar görür, başkasının hakkı yenmiş olur, üstelik o kişi de psikolojik eziklik duyar, verimi düşer. Buna gerek var mı? Torpille doktor olunabiliyor mu? Olunamıyorsa torpille niye yayıncı olunuyor ki? Bu mekanizma önlenirse çok büyük adımlar atılır. Torpilin yalnızca kamuda değil özel kanallarda olduğunu da duyuyorum, fark ediyorum. Kanal sahipleri, yaptıkları torpilin getirisini hesaplıyorlardır mutlaka. Ama şu bir gerçek, torpille gelen, torpiliyle birlikte gider.

 

Yaptığınız iş için kurs eğitimi şart mı ya da bu işi yapabilmek için sizce iletişim mezunu olmak gerekli midir? Bu işi doğru yapabilmek için nasıl bir eğitim almak gereklidir?

Kurs olmadan spikerlik olmaz. Hiç kimse annesinin karnında bu işi öğrenemez. Evet, ailenin payı vardır, öğretmenlerin payı vardır. Ama son kertede kurs şarttır. Tabii bu noktada kursu veren kişiler çok büyük önem arz ediyor. Kurs veren kişinin kendisi eğitime muhtaç ise o kurstan hiçbir şey çıkmaz. Kurumsal eğitimde görev alıyor, şu kişinin şöyle bir eksiği var diye rapor yazıyor. Eğitimi alıyor, birkaç gün sözüm ona bir ders veriyor. Arkadan rapor yazıyor, “aldığı eğitimin faydasını görmüştür, hatalarını düzeltmiştir” diyor. Yani aslında kendi reklamını yapıyor. Aynı kişiyi ben izliyorum, görüyorum ki aynı hatalara devam. Sen eğitim vermiyorsun, eğitimi çıkarın için kullanıyorsun. Böyle birçok kişinin yetişmesi önlendi ve çoğu sıradanlaştı veya ekrandan çekildi. Yazık günah değil mi bunlara? Şimdi fark ediyorum, haberi, karşıdakinin söyleyiş tarzını taklit ederek, kendini o kişi zannederek seslendirenler var. Haberi okurken sesiyle yorum yapanlar var. Tabii daha vahimi, uzun sesleri kısa, kısa olanları uzatanlar, ince sesleri, açık-kapalı ünlüleri bilmeyen veya karıştıranlar var. Bu bakımdan diksiyon eğitimi olmazsa olmaz koşuldur ama eğiticiler sıradan olmamalı. Eğitim, o böyle okunur, şu şöyle okunur değildir. Niçin öyle okunurun cevabını verebilmektir. Hayatında kaf ile kefi yazamamış, Türkçenin İngilizceden çok farklı seslerinin olduğunun bilincine varamamış veya elif ile ayını ayırt edememiş yani elifi görse mertek zanneder dediğiniz kişilerin eğitiminden ne olacak?

Mesleğimizi yapabilmek için İletişim Fakültesi mezunu olmak şart değildir. Ama İletişimci dururken niye matematikçi spiker olsun? İletişimci, Matematik öğretmenliği yapabiliyor mu? Ama şöyle bir durum olabilir. Hayalinde yayıncı olmak ve spiker olmak vardır, sesi ve diksiyonu vazgeçilemeyecek ölçüde kusursuzdur, kendini yetiştirmiştir. Ailesinin isteğiyle Fen kolunu seçmiştir, meslek seçiminde böyle başarılı bir kişi, elbette mesleğimiz için bir kazançtır. İletişimin yanı sıra Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı, Basın Yayın dallarında eğitim alanlara mesleğimizde öncelik tanınmalıdır.

Diksiyon eğitimine gelince, Milli Eğitim Bakanlığımızın gerek diksiyon adı altında satılan kitapları gerekse diksiyon dersi adı altında eğitim veren dersaneleri sıkı bir denetime tabi tutması gerekmektedir. Çok açık söylüyorum, bu dersanelerde ve hatta bazı kurumlarda Diksiyon eğitimi veren hocaların çok azı bu konuya hâkimdir. Büyük bir bölümü, aslında kendileri diksiyon eğitimine muhtaçtır. Konservatuvarı bitirip de yıllarca sahnede olmadan veya en az 10 yıl fiilen büyük kurumlarda spikerlik yapmadan diksiyon eğitimi verilemez. Bu çalışma da yeterli değildir, bu eğitimi verenlerin, bu bilim koluna ne gibi bir hizmet yaptıkları, hangi kitapları, makaleleri yazdıkları ve bu kitapların aşırma olup olmadığı araştırılmalıdır. Kendi bilgilerinin eseri olduğu, bunların da doğru kabul edildiği dikkate alınarak sertifikalara izin verilmelidir. Bana gelen birçok öğrencinin, aylarca gittiği dersanede ya yanlış şeyler öğrendiğini ya da çok eksik olduğunu fark ediyorum. Bunlar, hileli gıda ürünü satmaktan çok daha tehlikeli bir iş yapıyorlar. Hileli gıda, nihayet birkaç kişinin sağlığını bozar ama yanlış eğitim bir nesli yanıltır.

Güzel Konuşmanın en önemli unsuru olan diksiyon eğitimi, yıllar öncesinde yalnızca TRT ve konservatuarlarda verilirdi. TRT’de eğitim veren eski spikerlerin hemen tümü usta-çırak ilişkisiyle yetiştiklerinden, bu eğitim yazılı bir kaynak yerine çeşitli haber ve program metinleri üzerinden gerçekleştirilirdi. Verilen eğitimin süresi iki aydan başlayarak 6 aya kadar çıkabilir ve spikerler atandıktan birkaç ay sonra da hizmet içi eğitim için yeniden Ankara’ya çağrılırdı. TRT’nin verdiği eğitim, en kapsamlı eğitim programıdır. TRT’ye, verilebilecek iki eğitim modeli hazırlayıp bıraktım. 80 saatlik ve 200 saatlik iki eğitim planının üst başlıkları şöyledir:

Türk dilinin genel özellikleri

Nefes eğitimi ve heyecan yenme

Ses ve artikülasyon çalışmaları

Vurgulama yöntemleri

Tonlama, ulama, konuşma ezgisi

Toplum önünde konuşma

Metin değerlendirme

Beden dili

Tabii ki her biri 10-12 saatlik bu üst başlıkların bir de alt başlıkları var ki onlar tam olarak hazmedildiğinde, bir spiker adayı hemen yayına başlayabilir. Başarılı olur demiyorum, hemen yayına başlayabilir diyorum. Başarı arkadan gelir. Birkaç ay bir spikerle birlikte işine gelerek ve zaman zaman bant kaydı yapılarak tecrübeli bir spiker tarafından dinlenip yetişmeye devam etmelidir.

 

Salt spikerlik/sunuculuk kursu ile spikerlik/sunuculuk yapılabilir mi?

Sunuculuk farklı bir olaydır. Sunucu olacak kişi, bence sayısız kitap okumalıdır. Sunucu olacak kişi, bir toplulukta ağzının içine baktırandır. Spikerlik, genellikle bir programa ve yazılı bir metne bağlıdır ama sunuculuk tamamen doğaçlama üzerinden gider. Bu bakımdan sunucunun çok zeki ve hazırcevap olması, hafızasının güçlü olması gerekir. Bazen cevapta gecikilecek iki saniye bile sunucunun performansını düşürebilir. Spikerlik eğitimi almamış bir kişinin başarılı bir sunucu olmasını mümkün görmüyorum.

Tabii ki kurs her şey değil. Her şey gerçekte sizinle başlıyor. Kurs yalnızca bir başlangıçtır. Size mutfağın, tencerenin, tabakların, tuzluk, biberliğin yerini gösterir. Çorbayı nasıl yapacağınızı da anlatır, tatlıya katacağınız şeker oranını da söyler. Ama yemeği yapmak muhabirin ve prodüktörün işiyse onu sunmak sizin görevinizdir. En güzel masayı hazırlamak, gönüllere hitap eden bir sunum yapmak size kalmıştır. Ama şu bir gerçek ki 4 yıldan önce hiç kimse “ben spikerim” dememeli.

Spiker kursu; Radyo Spikerliği, Televizyon Spikerliği, Haber Spikerliği, Spor Spikerliği ve Sunuculuk teknikleriyle donatılmış temel diksiyon eğitimini kapsar yalnızca.

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkânınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Kendimde bir şeyleri değiştirme imkânım hep oldu. Kendimi geliştirdim. İngiliz Kültür Derneğinden sonra Devlet Lisan Okulunda Arapça öğrendim. Milli Güvenlik Akademisinde müdavimlik yaptım, stratejik ilişkileri öğrendim. Sonuçta ben kendimden gayet memnunum çünkü hayatımda hesabını veremeyeceğim günüm geçmedi. Hile yapmadım, başkasının ayağını kaydırmadım, kurumuma tek kuruş zarar vermedim, yasalara saygılı oldum ve yalnızca işimi yaptım. Yurt dışı görevlerde daima TRT’nin ve Türk devletinin çıkarları için çalıştım,

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Medyada 42 yıl çalışmış biri olarak medya ile aramın kötü olması düşünülebilir mi? Televizyon, radyo, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından sürekli faydalanıyorum. Okuyorum, dinliyorum, izliyorum. Birkaç gazeteyi tarıyorum, sosyal medyayı takip ediyorum, televizyonda fırsat buldukça haberleri izliyorum. Ama her insan gibi benim de kendime ayıracağım, bilhassa çalışmalarıma ayırmam gereken zamanlarım var. O bakımdan zamanın çoğunu medyadan ayrı ama en verimli saatleri medya ile birlikte geçiriyorum.

Sosyal medyada yalnızca facebook’a zaman ayırabiliyorum. Bazen twitter’a da bakıyorum ama orada kimseyi takip etmiyorum, hesap da bulundurmuyorum. WhatsApp’tan gelen mesajlara bakıyorum bazen. Böylece vatandaşımızın ne düşündüğünü anlayabiliyorum.

Spikerlik ve sunuculuk rol model bir meslek haline geldi sizce bunun nedeni nedir?

Spikerlik ve sunuculuğun herkes için rol model olduğunu sanmıyorum. İşsizliğin getirdiği bir sonuç olarak “acaba ben de yapabilir miyim” düşüncesiyle insanlar kurslara gidiyor. Kurslar herkese açık. Ancak yetiştirdiklerinden çok az kişi iş bulabiliyor. Onlar da uzun süre beklentilerinin altında bir ücret alıyor. Ekran biraz da kendi reklamını yapma aracı durumuna geldi. Burada başarılı olan, yıllarca çalışabilir diyeceğiniz çok az kişi var ne yazık ki. Bunu mesleğin ustaları da biliyor fakat yayıncılıkta her yeteneğe göre iş olmasına rağmen, reklam pastası oldukça küçük. Bu bakımdan kanallar kendilerini zor çeviriyor. Çünkü yayıncılık dünyanın en pahalı işidir. Bir saniye geriden gelemiyorsunuz. Müthiş bir rekabet var ve bu rekabet içinde çok az kişi uzun süre ayakta kalabilir. Herkes bir günlüğüne ünlü olacaksa ekranlar sizindir ama ertesi gün unutulacaksınız.

Muhabirlik, Editörlük gibi Spikerlik de sıradan bir iş değildir. Televizyonda görünmek için Spikerlik yapılmaz. Bu işi temeliyle bilmezseniz, görünürsünüz ve kaybolursunuz. Görünmeyle kaybolma arasındaki süre de tahmin ettiğinizden çok daha kısadır.

Diksiyon eğitimi çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Ben diksiyon eğitimine mesleğimin 10. yılında başladım diyebilirim. Geçenlerde oturdum, nerelerde ne eğitimi verdim diye bir liste hazırlamaya başladım. Bir kısmını unutmuşum. Ama büyük bölümünü hatırlıyorum. Ne kadarını yayınlarsınız bilmem ama buyurun hatırladığım kadarıyla başından beri verdiğim eğitimlerin bazılarının listesi.

VERDİĞİM BAZI DİKSİYON VE GÜZEL KONUŞMA EĞİTİMLERİ:

 

1987 HÜR TÜRK DERNEĞİ

1987 TRT MUHABİR ADAYLARI

1988 BAŞKENT GRUBU

1989 TRT SPİKER ADAYLARI

1990 KAVAKLIDERE LİONS KULÜBÜ

1992 DÜNYA RADYO

1993 DNA İNSAN KAYNAKLARI

1994 DDY PERSONELİ

1995 PTT PERSONELİ

1997 ATO

1998 SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

1999 ANKARA İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

2000 DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

2000 İÇİŞLERİ BAKANLIĞI KAYMAKAM ADAYLARINA SEMİNER

2001 BYGM EĞİTİMİ

2001 MAMAK MUHABERE OKULU KONFERANS

2002 TÜRKMENELİ TELEVİZYONU MUHABİR VE SPİKERLERİ

2003 SOFYA RADYOSU TÜRKÇE SERVİSİ SPİKERLERİ

2003 BELEDİYELER BİRLİĞİ

2004 BÜYÜK KOLEJ

2004 YEREL YÖNETİMLER DERNEĞİ

2005 TRT ERZURUM BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜNE DİKSİYON EĞİTİMİ

2005 TRT TRABZON BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ DİKSİYON EĞİTİMİ

2005 TRT DİYARBAKIR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ DİKSİYON EĞİTİMİ

2006 TRT ADANA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ DİKSİYON EĞİTİMİ

2006 TRT ANTALYA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ DİKSİYON EĞİTİMİ

2006 KARAMAN DİL BAYRAMINDA KONFERANS

2006 KKTC YAYIN YÜKSEK KURULU DİKSİYON SEMİNERİ

2006 TÜRK DİL KURUMU KONFERANS

2007 ÇORUM GAZETECİLER CEMİYETİ DİKSİYON EĞİTİMİ

2007 ANKARA İL TRAFİK MÜDÜRLÜĞÜ DİKSİYON EĞİTİMİ

2007 MİİLİ GÜVENLİK AKADEMİSİ SEMİNER

2008 TRT YURT MUHABİRLERİ DİKSİYON EĞİTİMİ

2008 TRT İSTANBUL BÖLGE PERSONELİ DİKSİYON EĞİTİMİ

2009 TRT MUHABİR ADAYLARI DİKSİYON EĞİTİMİ

2009 TRT STAJYER SPİKERLER DİKSİYON EĞİTİMİ

2009 ULUSLARARASI KIBRIS ÜNİVERSİTESİ SEMPOZYUM

2009 TDK ULUSLARARASI SEMPOZYUM (Bildiri)

2009 DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ İSTANBUL KONFERANS

2010 TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜK HAZIRLAMA KURULU ÜYESİ

2010 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ HÜDİL

2010 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKÇE SEMPOZYUMU (Bildiri)

2010 MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI TÜRKOLOJİ SEMPOZYUMU (Bildiri)

2010 ANTALYA KEPEZ BELEDİYESİ

2010 DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ ÇORUM ŞUBESİ KONFERANS

2010 ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ 2010-2011 DÖNEMİ DİKSİYON DERSİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

2010 TBMM ÇALIŞANLARI EĞİTİMİ

2011 KIZILAY ÇALIŞANLARI EĞİTİMİ

2011 YENİLMEZ SANAT MERKEZİ EĞİTİMİ

2012 ÇORUM DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ KONFERANS

2012 EURONEWS MUHABİRLERİNE EĞİTİM

2012 AZERBAYCAN İÇTİMAİ TV MUHABİRLERİNE EĞİTİM

2013 TRT ERZURUM BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ EĞİTİM

2013 ELGİNKAN VAKFI DİL KURULTAYI BİLDİRİ

2013 TRT TÜRK SPİKER EĞİTİMİ

2013 EURONEWS SPİKER EĞİTİMİ

2013 ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI DÜNYA DİLİ TÜRKÇE SEMPOZYUMU (Bildiri)

2014 EURONEWS SPİKER EĞİTİMİ

2014 TRT TELEVİZYON VE RADYONUN TÜRKÇESİ PANELİ

2014 YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ DİKSİYON KONFERANSI

2014 DANIŞTAY BAŞKANLIĞI REDAKSİYON VE DİKSİYON

2014 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 11. TÜRKOLOJİ KURULTAYI (Bildiri)

2014 SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI SÖZLÜK BİLİMİ SEMPOZYUMU (Bildiri)

2014 AZERBAYCAN SPİKER VE MUHABİRLERİNE NEFES VE BEDEN DİLİ

2014 TRT ADAY SPİKERLERİ DİKSİYON EĞİTİM

2014 DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL HUTBE OKULU DİKSİYON DERSİ

2015 HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DİKSİYON DERSİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

2016- DİYANET RADYO SÖZ SANATI PROGRAMI DANIŞMAN

2016- ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ TDE BÖLÜMÜ DİKSİYON DERSİ

2017- HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ DİKSİYON DERSİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

2017- ADALET BAKANLIĞI HÂKİM VE SAVCILAR İÇİN DİKSİYON EĞİTİMİ

2017- DANIŞTAY BAŞKANLIĞI REDAKSİYON VE DİKSİYON

2017- YENİ TÜRKİYE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ SEMPOZYUMUNDA BİLDİRİ

2017- STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ ÜYELERİNE İZLEMELİ DİKSİYON

2018- SURİYE’NİN ÇOBANBEY KAZASINDA SURİYELİ GAZETECİLERE RÖPORTAJ EĞİTİMİ

2018- CEZAYİRLİ SPİKER VE MUHABİRLERE NEFES VE RÖPORTAJ EĞİTİMİ

2019- ELAZIĞ İLETİŞİM FAKÜLTESİNDE DİKSİYON KONFERANSI

2019- ULUSLARARASI SARAYBOSNA ÜNİVERSİTESİNDE TRT TARİHÇESİ KONFERANSI

2019- SARAYBOSNA YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜNDE DİKSİYON KONFERANSI

 

İyi spikerliği nasıl tarif edersiniz?

TDK Sözlüğünde şu tanım yapılıyor: ”Radyo ve televizyonlarda haberleri, programları sunan kimse.” Bir Spiker olarak ben, bu tanımı yetersiz buluyorum. Spiker veya Sunucu, sahip olduğu ses özelliğiyle, kültürel birikimini yansıtan sunuş biçimiyle, bir yayının izlenilir olmasını kılar her şeyden önce. Spikerlik, her şeyden önce okuduğunu dinletebilmek sanatıdır. Dinlenirliğin az ya da çok olmasında en büyük pay spikere değil kurumuna çıkar. Spikeri kendini dinletebiliyorsa, o program çok izlenir, değilse dinletemiyorsa izlenmez.

Spikerlik aynı zamanda doğrudan doğruya dil tekniğine dayandığından, hevesli de olsa herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bu meslek için öncelikle Allah vergisi bir ses, gelişmeye yatkın bir yetenek, her şart altında çalışma azmi ve popülerlikten uzak genel kültür gereklidir.

Diksiyon, vurgulama, tonlama, artikülasyon ve fonetik hatalar yapmadan Türkçeye hakim olarak anons yapmak, haber okumak ve röportaj yapmak. Program metinlerini özelliklerine göre değerlendirerek yapım ve yayın çalışmalarına gerek ses gerekse genel kültürü ile yardımcı olmak, mesleğimizin hizmet tanımına girer.

Tabii ki bu işin bir de eğitim boyutu var. Öncelikle bir Spikerin dört yıllık fiili olarak devam mecburiyeti olan Üniversite mezunu olması şarttır. Çünkü ben, yaygın eğitim diplomasını bir eğitim sonucu olarak görmüyorum. Yüksek lisans ve doktora yapmış veya yapıyor olmak, bir Spiker için eğitimde tercih sebebidir. Bir spiker ve sunucu yalnızca konuşmak ve okumak için değil aynı zamanda bilgilendirmek amacıyla mikrofona geçer. Bilgilendirmek ile öğretmek, anlamca birbirine yakın kavramlardır. Öğretmek için öğrenmek gerekir. Bir şeyi başkalarına öğretmek veya onları bilgilendirmek zorundaysanız sizin daha çok öğrenmeye ihtiyacınız var demektir. Ayrıca işimizin duygu ve heyecanı da ilgilendiren yönü vardır. Duyguları ortaya koyabilmenin yolu ise okumak, araştırmak ve böylece konu hakkında bilgi sahibi olmaktan geçer.

En az bir yabancı dil bilmek ve tercihen ikinci dil bilmek, Spikerlik için çok önemlidir. En az bir bilgisayar programı bilmek ve hızlı klavye kullanmak şarttır.

Bir spikeri başkalarından ayırt eden “ses kişiliği olmalıdır”. Ses Kişiliği ne demektir? Daha önce duyduğunuz bir sesi, ikinci kez işittiğinizde “Ben bu sesi nerede duymuştum” diyebiliyorsanız ve üçüncü duyuşunuzda da o sesin sahibini hatırlıyorsanız, bu ses kişiliğidir. Kişiliği olmayan bir sesi 50 kere de duysanız o sese odaklanamazsınız, yüzünü görmeden de tanıyamazsınız. Tabii ki ses, her şeyden önce oturmuş, tamamlanmış bir ses olmalı.

Spikerin gelişmiş bir akciğeri olmalıdır. Koşamayan bir futbolcu nasıl başarılı olamazsa, solunumu rahat olmayan bir kişiden de başarılı bir spiker olmaz.

Tüm bunların dışında spikerin akıl ve ruh sağlığı yerinde olmalıdır. Ne zaman ne yapacağı bilinmeyen kişilerin spikerliği, hem arkadaşlarına hem çalıştıkları yere zarar verir.

Spikerin en kısa tanımı bence, “dilini en güzel biçimiyle konuşan ve konuşması herkes tarafından anlaşılan kişidir.”

İyi spiker, işini iyi yapan spikerdir. Dilimize sahip çıktıkları için, Türkçemizi her koşul altında en güzel dillendirdikleri için onlara teşekkür ediyorum.

Sunuculuğun dünyadaki stresli mesleklerden olduğu ifade ediliyor. Sizce böyle mi? Spikerliğin stresli yanları neler?

Spikerlik, zamanı doğru ve akılcı kullanma işidir. Geçen her saniye sizi yorar ve strese sokar. Spiker doğru nefes alamıyorsa nefesini içine atar. İçine hapsolan nefes, sıkıntı yaratır. Strese yol açar.

Aslında yayıncılık, stresi yüksek bir iştir, çünkü hata kaldırmaz. Spikerlik de öyledir. Bir yayında on bin kelime söylersiniz, ikisinde teklersiniz, 9998’i akılda kalmaz, o iki kelime yüzünden eleştiri alırsınız veya kendinize ceza verirsiniz.

Üst düzey kültür, hızlı kavrama ve anlama yeteneği, çabukluk ve soğukkanlılık gibi nitelikleri gerektiren her mesleğin birbirine benzeyen stresli yanları vardır. O bakımdan 6 saat yayın nöbeti tutan bir spiker veya 2-3 saat yayın sunan sunucu, sırtında yük taşımış gibi yorulur. Bu yorgunluğu ortadan kaldırmanın tek yolu, ekibin birbiriyle iyi anlaşmasıdır. Yayıncılık ekip işidir. Bu işte bir iki tane iş bilmeyen varsa en fazla onlar sizi strese sokar. Eskiden yayına girmekte olan bir spikerin moralini bozacak bir şey yapan veya söz söyleyen kişi, uyarılırdı, hoş karşılanmazdı. Moral, her şeyin üstündedir yayının selameti açısından. İyi uyumayan, dengeli beslenmeyen, dersine çalışmayan spiker, başarısız bir yayında elbette strese girecektir. Bir de tabii adaletsiz uygulamalar zaten stresin ana sebeplerinden biridir. Kırılgan olur spikerler, çünkü bu meslek ister istemez kişiyi hassaslaştırıyor. Spiker olmayan anlayamaz bu sözümü.

 

Son yıllarda Medyada Türkçenin kullanımını nasıl yorumluyorsunuz?

Kitle iletişim araçları “reyting”uğruna kimi toplum kesimlerinin şivesini sanki doğru Türkçe imiş gibi kullanmamalıdır.

Radyo ve televizyonlara izleyici ve dinleyicilerden çok fazla istek gelir. Bunların en önemlisi dilimizdir. Vatandaş diyor ki: “Ne olur özellikle konuşmacılar Türkçesi olan sözcükleri kullanmaya gayret ve dikkat etsinler…” İnsanların anlamayacağı kelimeleri sıralamamak gerekir. En başta medya organlarını yönetenlerin milli dil bilincine sahip olmaları gerekir. Yönetici, liderlik vasfına sahip olursa, başka ülkelerin değil, kendi ülkesinin diline hizmet eder. Aslında dil; kullanan herkes, kanun yapanlar, yazanlar, toplum karşısında konuşan siyasetçiler ve sanatçılar tarafından taşınır. Dil; edebiyatçıların, yatırımcıların, medya mensuplarının, siyasetçilerin, bilim adamlarının gayretleriyle korunabilir. Çünkü hangi görevde olursa olsun, herkes işini en doğru ve en güzel şekilde yapmalı, yaptığı işin öncelikle Türkiye’ye bir hizmet olduğunun bilincinde olmalıdır. Bu çerçevede medya da daima devletin güçlü olmasına gayret ederek, onu zaafa uğratacak yayınlar değil, halkın refah ve kültür düzeyini yükseltecek, devletin gücünü hissettirecek yayınlar yapmalıdır. Bir ülkenin dili, devletin önemli güçlerinden biridir. Dil zayıflamamalıdır. Zayıf bir devletin medyası da güçlü olamaz.

Yapımcılar program için gerekli olan düşünce ürünlerini bir araya getirirken, seçtiği cümlelerle veya sunucunun kuracağı cümlelerin çerçevesini belirleyerek dil birikimini programına yansıtır. Bir medya grubunda yapımcıların birikimleri, o medya grubunun değerlerini ve standartlarını ortaya koyduğu gibi saygınlığını da belirler. Sitrik asidin sağlığa zararlı katkı maddesi olduğunu zanneden yapımcıların yazdığı metinlerde anlam bütünlüğü aramak, beyhude bir çaba olacaktır.

Bu noktada denetim gündeme gelmelidir. Medyanın denetleyici organı olan RTÜK’ün, yayınların güzel ve anlaşılır bir dille yapılıp yapılmadığını takip edebilmesi için daha etkin bir kurum haline getirilmesi gerekir. Türk Dil Kurumunun bugünkü yapısı yerine kurulacak bir Türk Dili Akademisinin, çok daha etkili ve yararlı çalışmalar yapacağına inanıyorum. Böyle bir Akademi, ister istemez medyayı da spikerleri de etkileyecektir.

Sizce ekranda spiker olmak için nasıl özelliklere sahip olunmalı?

Halit Kıvanç, Orhan Boran ve Fecri Ebcioğlu, Türkiye’nin ekranda gördüğü ilk sunucular idi. Sunuculuğun temel felsefesinin “önce seyirciye saygı” olduğunu onlarla fark ettik. Demek ki ilk şart, seyirciye saygı’dır.

Bu felsefe, TRT’nin şiarı idi. TRT sunucuları ve spikerleri, daima seyirciye ve dinleyiciye saygılı olmayı ödev bilerek yetiştiler.

İster radyoda ister ekranda olsun bir spiker; ulusal bayramların, toplumu birbirine kenetleyen unsurlar olduğunu bilerek tarih şuurunu mikrofonda konuşturur.

Hitap ettiği kitleye aktarım yaptığının bilincindedir ama bir uçak kaçırma olayını da çocuğa anlatır gibi anlatmaz. Aynı şeyi defalarca söylemez. Bir iki cümlede olayı özetlemeyi becerir.

Spikerde mutlaka Tarih bilinci vardır. Örneğin, Çanakkale ve Sarıkamış Savaşları’nın aynı dönem içinde olduğunu ve birbiriyle bağının bulunduğunu bilir.

Bir yayında geçmişten atıf yaparken, kavramları birbirine karıştırmaz. İlk Türkçe Sözlük Divanü Lûgatit Türk’ün ilk İngilizce sözlükten 400 yıl önce yazıldığını bilir. Böylece kendi dilinin ortaya çıktığı dönemlerde ne İngilizcenin, ne Macarcanın ne Rumencenin olmadığının farkındadır ve diline sımsıkı sarılmanın bilincinde olur. Bu saydıklarım, iyi spikerin ayırt edici vasıflarındandır.

Ama spiker ekranda; Diksiyon, Metin Değerlendirme, Sunuş Tekniği, Prompter Okuma, Ekran Duruşu, Ekrana Bakış ve Genel Tavır konularında değerlendirilir. Zaten televizyon spikerliğinde; ekran duruşu, beden dili, makyaj, kameraya bakış, dinleme, giyim ve renklerin özellikleriyle ilgili dersler verilir.

Ben, ekrandaki spikerin nefes alışını hissetmemeyi ve sempatik olmasını tercih ederim.

 

Yeni Medyanın (Sosyal Medya ve İnternet ) Geleneksel Medyayı (Radyo-TV-Gazete ) yok edeceği söyleniyor, siz buna ne dersiniz? Yeni Medya sizce ne yönde ilerleyecek?

Yeni medya, çok geniş bir kavram. İnternet ve mobil gibi ağlar üzerinde oluşturulan web sitesi, haber sitesi, arama motoru, blog, wiki, sosyal medya, yeni medya kavramına giriyor.

Ayrıca e-postalar ve periskop yayınları da yeni medya kapsamında ele alınmaktadır. Yeni medya, zaman ve mekân kavramı olmaksızın yapılan bütün yayınları kapsıyor. Buna dijital medya da deniliyor.

Öylesine hızlı gelişiyor ki, kapsamını çizseniz yeni bir alan daha yaratıyor kendisine… Bu arada geçmiş yıllarda, sadece “görüştü” kelimesiyle haberlerde geçen olaylar, dijital medya yani yeni medya sayesinde daha kapsamlı bir hale geldi. Görüştü ortadan kalkıyor, görüşen kişinin attığı bir tweetle “görüştüm” haline geliyor. Muhabirlerin takip ettiği kişiler, adeta kendileri muhabirlik yapıyor.

Bir ülkede 3-4 tane ana yayıncı kuruluş varken yeni medyada, sayısız blog, haber sitesi, yazar, okur ve haber kaynağı var. Dünyadaki büyük medya şirketlerinin, enerji/inşaat/finans işleriyle bağlantılı olması tesadüf değildir. Bu durumda haberin inandırıcılığı, programın taraflılığı sorgulanır ve asparagas haberler yayımlanabilir. Oysa Yeni Medya’da kimin güç odağı olduğunu kolayca anlayabilir, haber kaynağının kim olduğunu öğrenir, güvenilirliği birkaç saniye içinde sağlarsınız.

Dünya yeni medyaya kayıyor ve eski medya da kendisine burada yer arıyor diyebilirim.

Bu yıl ilk defa öğrenciniz TBMM TV Haber Spikeri Handan Musaoğlu’nun da önerisi ile aynı zamanda Türk Dili Bayramı olan 13 Mayıs’ı Spikerler ve Sunucular Günü olarak kutlamaya başladık. Türkçe açısından ve mesleki açıdan 13 Mayıs’ı siz nasıl yorumlarsınız?

Öncelikle sizi kutlarım. 13 Mayıs, dilimiz açısından çok önemli bir gündür. Karamanoğlu Mehmet Bey’in “Bundan böyle divanda, dergâhta, bârgâhta Türkçeden başka dil kullanılmaya” buyruğunun verildiği, Anadolu’da işgal altına alınmaya başlanan bir dilin dirilişinin yıl dönümüdür.

Karaman Dil Bayramına bir iki kez katıldım, konferans verdim. Size önerim, Türkçenin Başkenti olarak tanınan Karaman’a spikerlerle birlikte gidip orada bir spikerler şöleni yapmaktır. Çok ses getirir, dilimize önemli bir katkı olur. Karaman için de büyük bir hizmet olur. Yine tavsiyem, orada bir sempozyum düzenlemenizdir.

13 Mayıs, mesleğimizin kişiliği açısından da önemli bir gün olabilir. Önemli kararlar alınabilir ve gerçekten bu işi yapabilecek kişilerin spiker olması ve mesleğimizi reklamlarına araç yapmalarının önlenmesi mümkün olabilir.

 

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Boş zamanım yok. Ben yalnızca kendimi değerlendirmeye çalışıyorum. Unutmamak için yazıyorum, yarım kalmış sözlüklerimi, araştırmalarımı tamamlamaya çalışıyorum. Ama ben tamamlamaya çalıştıkça finalin giderek uzaklaştığını görüyorum. Çünkü dipsiz bir kuyuya iniyorum.

 

Hayatımın kitabı/filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Unutamadığım kitaplar ve filmler var tabii ki. Ama hiçbiri benim hayatımı yansıtmıyor. Aslında yansıtan bir eser olsa hiç de fena olmazdı. Lâkin Knut Hamsun’un Açlık, Mehmet Akif’in Safahat, Atatürk’ün Nutuk, Evliya Çelebi’nin Seyahatname, İlhan Bardakçı’nın Bir İmparatorluğun Yağması, Cemil Meriç’in Saint Simon, Nüzhet Şenbay’ın Söz ve Diksiyon Sanatı, Tahsin Banguoğlu’nun Türkçenin Grameri, Timur Kocaoğlu’nun Sevgi Sözleri, Doğan Aksan’ın Her Yönüyle Dil, Turgut Özakman’ın Diriliş adlı eserleri aklıma ilk geliveren kitaplarımdandır.

Filmlere gelince. Susuz Yaz, Çalıkuşu, Avare, Kral ve Ben, Benhur, Schindler’in Listesi, Piyanist, Anna Frank’ın Hatıra Defteri, Babam ve Oğlum, Esaretin Bedeli, İyi Kötü ve Çirkin, Dr. Jivago, Yeşil Yol, Persepolis, Beynelmilel, Baba serisi, Kelebek, Kuzuların Sessizliği, Casablanca, Kuşlar, Selvi Boylum Al Yazmalım, Canım Kardeşim, Zübük… Ne kadar çok film kalmış aklımda…

 

KırmızıTürk/Spikerler Platformu hakkında neler söylersiniz?

Çok iyi olmuş, ellerinize sağlık. Pek çok mesleğin ortak platformu var. Fakat bizim meslekte bugüne kadar böyle bir çalışma olmadı. Birbirinden ayrı düşen kişileri bir araya getirmeniz çok anlamlı. Bizim mesleğimiz, her türlü izm’i bilen ama her türlü izm’e kapalı bir meslek olmak zorundadır. Hiçbir siyasi fikir, mesleğimizin önüne geçmemelidir. Biz yalnızca Türkçenin en güzel biçimde konuşulması için çaba göstermeliyiz, mesleğimizde bu yönde ilerlemeliyiz. Bizler yani Spikerler, politika üstü bir mesleğin temsilcileriyiz. Tarafsız tutumumuz bizi yükseklere çıkarır. Ama daima Türkçeden yana taraf olmalıyız. Bu platform da Türkçenin en güzel biçimde kullanılmasına hizmet etmelidir. Başarılarınızın daim olmasını diliyorum. Bütün spikerlere de meslek hayatlarında başarı diliyorum.

 

Gelecek projeleriniz neler önümüzdeki süreçte neler planlıyorsunuz?

Hayatta hiçbir şeyi planlamadım. Her şey kendi mecrasında gitti. Ben yalnızca çalıştım. Türkiye’de ilk defa telaffuz sözlüklerini yazdım. Şu anda da birkaç farklı, yine telaffuza yönelik sözlük hazırlıyorum. Başka çalışmalarım da var. Tamamlayabilirsem büyük mutluluk duyacağım. Bir ekibin yapması gereken işi tek başıma yaptığım için yavaş ilerliyorum.

Bir projem var aslında. Sokak çocuklarına diksiyon ve davranış kurallarını öğretecek bir merkez olsun istiyorum. Devlet, sokak çocuklarıyla yeterince baş edemediği için giderek sayıları artıyor. Güzel konuşan insanların, çevresindekilerden bir adım önde olduğunu düşündüğünüzde, sokak çocuklarına verilecek diksiyon eğitiminin, onları bulunduğu ortamdan kopartacak kültürü vereceği düşünülürse rehabilite edilmeleri çok daha kolaylaşacaktır. Güzel konuştuğunu hisseden çocuk, çevresini değiştirmeye de çalışacak, böylece topluma faydalı bir insan haline gelmeyi düşünecek ve bunun için fırsat kollayacaktır. Hem beden dili, hem diksiyon hem davranış kuralları birlikte düşünüldüğünde, inanın sokak çocukları problemi azalacak, onlar dilenmekten veya kötü işler tasarlamaktan vaz geçeceklerdir. Çünkü bir artıları olacak ve kendilerine güven gelecek. Böyle bir merkez hayal ediyorum. Maliyeti çok düşüktür ama sosyal ve ekonomik getirisi oldukça yüksektir bu çalışmanın. Ülkemize yararı çok olacağı gibi dünyaya da örnek olabiliriz.

 

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

2-3 nesil, bizlerle büyüdü. Tam 42 yıl boyunca spikerlik yaptım. Yayıncılığın birçok kademesinde çalıştım. TRT’de sanırım en uzun süre Spikerlik yapan 2-3 kişiden biriyim. TRT Haber Merkezinde en uzun süreyle Spikerlik ve Başspikerliği ben yaptım. Başspikerlikte engellemeler oldu elbette ama sonuçta Başspiker kadrosunu en uzun süre ben taşıdım, kurumlar arası ilişkilerde ben muhatap alındım. Yurt dışındaki birçok yayının ilkini ben sundum. Aralıksız yıllarca ulusal bayramların ve Çanakkale tören yayınlarının sunuculuğunu yaptım. Bu noktalarda ilkleri gerçekleştirdik.

Beni yıllardır dinleyen, mektuplar yazan, tanışmak için gelen, e-postalar gönderen, telefonlar açan, hatta şiir yazan bütün dinleyicilerime engin sevgiler ve saygılar sunuyorum. Bana, yaptığım işlerde genellikle kolaylık sağlayan, geçmişteki TRT yöneticilerimize teşekkür ediyorum. Çok ünlü biri olmadım, olmayı da istemedim. Beni dilbilimciler, Türk dili uzmanları, öğrencilerim, dinleyicilerim tanır. Ama yaptığım işler, arşivlerimizden silinmediği müddetçe, kitaplarım ortadan yok olmadığı sürece adım bir yerlerde kalacak. Bunun için mutluyum. Bunun için de Allah’a teşekkür ediyorum.

Size de yapacağınız güzel işlerde başarılar diliyorum.

Röportaj: Cengizhan KAYA
KırmızıTürk

Şener Mete
Emekli TRT Başspikeri
Öğretim Görevlisi